“Cihân ârâ cihân içredir, ârâyı bilmezler
Ol mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”
Hayâlî
Nereden geldiğini bilmemenin cazibesiyle sarılıyoruz hayata. Yaşam denen bir mucize mi yoksa bir tesadüf mü veya bilinçli bir varoluş tellakkisi mi etrafımızı saran? Gökyüzünde bir şifre varsa çözülmesi gereken, bunu nasıl yapacağımızı henüz bilmiyoruz anlaşılan. Gerçeği bilmenin yolunda duyularımızın ötesine geçebildiğimiz, bedenimizin üstünden akıp kendi bedenselliğimizin yok oluşunu seyredebildiğimiz bir oluş, bir hal mümkün mü?”Olmak ya da olmamak…” Gerçekten de bütün meselemiz, varlığımızı bu noktadan hareketle bir şeylere ya da birilerine tezahür ettirmek mi ; yoksa bilinçli bir şekilde tekamül etmek mi?
İnsanoğlunun cevap arayışı yaşamın başlangıcından bugüne süregelen bir mücadele.
Cevabı bilinmeyen sorular olduğunu düşünmüyorum. Henüz sorulmamış sorular veya sorulduğu halde cevabını henüz fark edemediklerimiz var yalnızca. Fakat bilinçlilik ve sorgulama hali, ekstra bir enerji sarf etmemizi gerektiriyor. Bu yüzden çoğu zaman kıymetli bir farkındalık halinden bilinçli bir kaçış eylemine geçiyoruz. Yiyerek kaçıyoruz, uyuyarak kaçıyoruz, çalışarak kaçıyoruz, severek kaçıyoruz. Algılarımızı uyuşturacak her türlü eylemin peşinden gidecek enerjimiz var. Nedense düşünecek, sorgulayacak, sorular sorup cevaplarını arayacak enerjimiz yok. Zamanı lehimize kullanmak yerine ona tahammül etmeye çalışan bir varoluş. Kusurlu bir varoluş sözkonusu olan. Yaşama yazgılı ama yaşamdan kaçan… Tekamülün gereklilik haline yaklaşıyoruz böylece. Kendi kendini yiyen dev canavarlara dönüşmeden önce kabuk değiştirmek ya da kanatlanıp uçmak gereğiyle çok içten bir “bilme” haline geliyor insan. Aynı anda ve tek bir seferde değil; fakat zincirin halkaları gibi birbirine değercesine. Aynalayarak ve aynalanarak. Tesadüflerin de bir matematiği olabilir bu noktada, olmalı da. Aksi tadirde mükemmele bu kadar yaklaşabilmemiz sözkonusu olamazdı.
Hayatın her anında “bilme” halini aktif kılmak , farkındalıkla mutlak mutluluğu yaşamaya yaklaştırıyor insanı. Peki bu bilinmezlik çölünün ortasında nereden başlar insan kendinden başka? Karanlık ve aydınlık tarafıyla kendini bütünüyle kavramış ve affetmiş bir varoluş için artık ne imkansızlık ne de tesadüf sözkonusudur zira. Çünkü kendini bilen evreni bilir sonunda. Artık ne aydınlık vardır ne de karanlık. Yalnızca mutlak bir varlık…