Bilge ile sohbetler-1
“Acının kaynağı nedir?” diye sordu tanımsız kişi.
“Sineklerin dünyası” diye söze girdi bilge, “sineklerin dünyasındaki acılar, beni üzer mi hiç?”
Ya da bilmediğim yıldızın bilmediğim gezegeninde patlama olmuş da canlı kalmamış gezegende, umurumda olur mu hiç?
Devam etti bilge,
Atom dünyasında elektron protona aşık olmuş da etrafında pervane olmuş, bana ne bundan?
Amerikada siyahiler ayaklanmış, duymasam üzülür müyüm?
Peki ya duyduğum halde umursamazsam üzülür müyüm?
Kürtler her gün katlediliyormuş inkar edersem kimliğimi acı çekmem için bir sebep kalır mı?
Suriyede savaş varmış, görüyor muyum gözlerimle, duyuyor muyum silah seslerini kulaklarımla, sabaha top sesleri ile mi uyanıyorum, topraklar benim topraklarım mı, vatan benim vatanım mı?
Babam ölmüş, çektiğim varoluşsal sancının, yalnızlığımın, bölünmüşlüğümün verdiği acının karşısında bu acı da acı mı?
Parmağım kopmuş, bacağım yokmuş, kulaklarım duymuyor, gözlerim görmüyormuş uzuvlardan tamlık beklentim olmadığı sürece neden acı çekeyim?
“Gördün mü? anladın mı ne demek istediğimi?” dedi bilge.
“Beklenti” dedi, duraksadı, sonra “umut” dedi, sonra “vicdan” diye ekledi en sonda da “acı istencimiz” dedi ve “aslında tüm acının kaynağı biziz” diyerek bitirdi konuşmasını…