Beni Ben Yapan Şey: Kusurlarım

Merhaba ben Ceren. Öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı paylaşmanın benim için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Beni tanıdığını sanan insanlar dahi, hayatımda hemen her şeyde etkisini göstermiş büyük bir parçamı henüz bu yazıyla birlikte öğrenmiş olacaklar. Ancak ben, tüm hayatımı iyi veya kötü etkilemiş, düşünüp görmek istemediğim, sayesinde hayatı zorlaştırıp kompleks haline getirdiğim, sadece sayılı insana gösterdiğim bu parçamı daha fazla saklayıp büyük bir sorun haline getirmeyi istemiyorum.

Savunduğum konulara bakıp kendimin en iyi haline ulaşmak için elimden geldiğince uğraştığım bu yolda, beni ben yapan asıl parçamdan nefret edip kabullenmemenin ikiyüzlülüğü altında sürekli eziliyordum. İleride, geriye dönüp bu güne baktığımda özgürleştiğimi ve kendim için doğru olan şeyi yapmış olduğumu düşünme hayalimi sürekli olarak çeşitli bahanelerle erteledim. Her zaman kadınlara kendilerini sevmesi ve güçlü olmaları gerektiğinin mesajını vermek isterken bizzat kendim gerçekleştirmekte güçlük çekiyordum. Daha fazla kendimi kandırmaya devam etmeden bu yazıyı 30 yaşıma çok az kala hayalimdeki güçlü, kendi doğrularını takip eden ve kendini seven ben olmaya bir adım daha yaklaşmak adına paylaşıyorum.

Babamdan bana geçen “pes ekinovarus” (çarpık ayak sendromu) ile dünyaya geldim. Hatırladığım ilk anılarım hep hastane ve doktorlarla ilgili. Çocukluğumda birçok ameliyat geçirdim ve sürekli alçılı olmam sebebiyle 2 yaşına kadar yürüyemedim. Alçılar sebebiyle ayaklarım ve alt bacaklarımda deformeler oluşmuş olsa da belli bir yaşa gelene kadar pek umurumda olmadı. Şanslıyım ki çok güzel çocukluk yılları geçirip iyi arkadaşlar edinmiştim. Taa ki ortaokulun son yarıyılında yeni bir semte taşınıp okulumu değiştirene kadar.

Yeni okulumdaki bir grup kız beni sürekli olarak tehdit edip sıkıştırıyor, sözlü tacizlerde bulunuyorlardı. Bacaklarımın çarpık olduğunu ilk o zaman duymuş ve aynaya baktığımda haklı olduklarının farkına varmıştım. O günden sonra çok severek aldığım pembe pilili eteğimin altına “benim tarzım böyle” yalanı altında kot pantolon giymeye başladım. Eğer giymezsem annem neden aldırdığımı sorgular veya üzülür diye düşünüyordum. Gittikçe tarzım daha maskülen ve marjinal bir hal almaya başladı. Bu sayede kendimi güvende hissedip “kız gibi” olmaktan kaçınıp bacaklarımı açmaktan kurtulmuş oluyordum. Eski okulumda çok neşeli arkadaş canlısı bir çocukken, burada bütün günümü en arka sırada günde neredeyse 1 kitap bitirerek sessiz bir şekilde geçiriyordum. Jo March’ı o zamanlar rol modeli belirlemiştim. Olmak istediğim kadın oydu.

Şimdi dönüp baktığımda giyimim, sıradanlıktan az da olsa uzaklığım, kitaplara olan sevgim ve güçlü kadınlara olan hayranlığım o günlerin mirası. 15 yıldan fazladır daha çok bana bıraktığı travmanın içerisinde kaybolmuş bulunmaktayım ve iyi yönlerini henüz fark ediyor olmam biraz can sıkıcı. Artık bedenimi sevmiyor, çok yakınlık kurmadıysam kimseye ayaklarımı göstermek istemiyordum. Kadınlarla dolu olan bir topluluğa yeni giren tek kişiysem alışmam zaman almaya veya hiç gerçekleşmemeye başlamıştı. Denize, havuza gitmek benim için eğlenceden çok saklamak için gayret ettiğim bir çile haline dönüştü. Güzel gidebilecek ilişkilerimi sırf ayağımı görüp benden soğur diye sabote edip yalnızlığı seçtim. Ve sırf kendimi tam olarak kabul edemiyorum diye her daim kendime kızgın, ikiyüzlülüğümün farkında olmamın acısıyla yaşadım.

Şu ana kadar kendime bile itiraf edemediğim bu gerçeği, bugün bunca kişinin göreceği şekilde yapıyor olmanın zorluğu çok fazla ve büyük bir yük olsa da bunu kırıyor olmamın hissiyatı paha biçilemez. Her zaman insanlara yararlı güzel mesajlar vereceğimi düşünüp bunun için kendimi geliştirmeye çalıştım. Fakat sanıyorum ki verebileceğin en güzel mesaj kendi deneyimlerinden çıkardıklarındır. Hepimiz gittikçe sahteliği artan bu sosyal medya sebebiyle ruhlarımızı gün be gün çürütüyor kendi gerçek güzelliğimizin farkına varmadan yaşıyoruz. Güzelliğimiz günün modasına veya bir grup insanın güzellik algısına uymuyor diye karamsarlığa kapılıp kendimizden kaçarak mutlu olmayı, kendimiz olmayı sürekli olarak erteliyoruz.

Eğer o travmayı veya rahatsızlığı yaşamamış olsaydım şuan ki “ben” olamayacaktım. Evet, mükemmel bir insan değilim, birçok konuda cahilim, kendime ve insanlara karşı çokça hatam oldu. Ancak hatalarımın ve eksikliklerimin farkında bir insanım ve her gün kendimin en iyi haline ulaşmak için çabalıyorum. Bu yüzden kendimle ilgili her şeyi kabul edip seviyor, olduğum insanla gurur duyuyorum. Artık başkalarının benimle ilgili ne düşündüğünü umursamamayı seçiyorum.

Lütfen hiçbir zaman unutmayın hepiniz sizi siz yapan ‘kusur’larınızla güzelsiniz. Alnınızdaki sivilce, kalçanızdaki çatlaklar, kemerli burnunuz, alınmamış kıllarınız, yüzünüzdeki kırışıklıklar, bir türlü veremediğiniz kilolar… Kalıcı ve geçici kusur olarak gördüğünüz her şeyle bir bütün olarak harika varlıklarsınız. Bunun öyle olmadığını düşündüren kim varsa onun cahilliğini ve çirkin düşüncelerini duymazdan ve görmezden gelin. Hepimiz kusursuz Barbie bebekler olsaydık hayat çok sıkıcı olur, olduğumuz yerde seker bizi biz yapan şeylere sahip olmazdık. Kendi seçimlerimiz dışında bulunduğumuz bedenler yerine sorun ettiğimiz şey; bu çağda bilginin her türüne kolayca ulaşabiliyorken, iyi ve doğru yolda ilerleyen bir insan olmak çok daha kolayken gelişime ve öğrenmeye hayır deyip reddetmek olsun. İnsanları ayrıştırıp, etiket takıp, ellerinde olmayan sebepler veya görünüşlerine göre yargılayıp, hiçbir fikrimiz yokken hayatlarında hak ve söz sahibi olduğumuzu düşünmeyi bırakmayı öğrenmek ve öğretmekle, kız kardeşliği yaymakla uğraşmalı, kendimizin en iyi hali olmak için her gün çalışmalıyız. Mutlu olmak istiyorsak önce kendimizi daha sonra ise birbirimizi farklılıklarımıza rağmen sevip desteklemeliyiz.

Okuduğunuz için teşekkürler. Hepinizi seviyorum.

Ceren Çıtak
Subscribe
Bildir
4 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Söylemek İstediklerim
Sonraki
EDEPSİZLER SİZİ

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.