“BEN KİMİM”
Bizler sadece bedenlere değil, zihinlere de sahibiz. Zihnimizin; duyguları, duyumları ve düşünceleri vardır. “Ben kimim” sorusundaki “Ben” bizim zihnimiz olamaz mı? Hadi arkadaş, zamanda bir yolculuğa çıkalım. Küçük bir çocukken gökyüzündeki bulutları yumuşacık şekerden yapılmış bulutlar zannettiğimiz zihnimiz ile şimdiki zihnimiz aynı mı? Değişmiş öyle değil mi arkadaş? Hatta zihinsel içeriklerimiz, bedenlerimizden daha hızlı değişmekte. Dün inandıklarımızdan bugün vazgeçebiliyor, sevdiklerimizden de nefret edebiliyoruz. O hâlde hangi anda ki zihnimiz “Ben”imiz arkadaş? Yoksa “Ben” her şey miyim ya da baştan sona değişim miyim? Sormaya korkuyorum ama yoksa “Ben” bir “hiç” miyim?
Bak arkadaş! Cevap vermesi ölene kadar sürecek olan, her seferinde tam “hah! İşte cevap bu! Ben …. buyum” diyecekken hep yanılınan soru ve beni tatmin etmeyen cevapları; “kimim ben” sorusudur. Ben kimim arkadaş?
Ben; olanım, doğanım, edilgenim, yanlışım ama doğruyu arayan bir yanlış. Arayanım, belki ölenim, öldürenim, benliğimi önemsiyenim, merak edenim, algını çarpıklaştıranım, olması gerektiğini yapan ama olmasını bazen istemeyenim. Ölüme üzülen, bazen de sevinenim. Yanında korku taşıyanım, şüpheliyim şüpheciyim, nevrotiğim, nefis sahibiyim, Ruh sahibiyim, sudan oluşanım, topraktan oluşanım, hatta maymundan gelenim! 2 hücreliyim ben, sonra 4 hücreli, yatan düş görenim, isyan edenim, milliyetçiyim, komünistim/ Anarşistim, dadaistim, ateistim, dindarım ben! Beynine dokunulanım, migrenden başı çatlayanım. Feminenim, feministim! Kadere inananım, hikayesini baştan yazanım! Şarapçıyım, hapçıyım hayal edenim, rüya görenim, cevap arayanım, çift kişilikliyim, düşünce tekme atılanım! Kralım, vezirim, hükümetim, solcuyum, sağcıyım! Araftayım, arayanım, soranım, hem bulan hem de bulamayanım! Yaşam da bir kuklayım ben arkadaş!
Bak arkadaş! “Ben”im realitem değiştikçe, hayatı bir üst zeminden algılamaya başlayanım. Olayların detaylarından kaçıp gözlemci kişiliğe bürünenim.
İnsan, bilinci değiştikçe hayatı algılayışı da değişir arkadaş. Bizim bu beden de bir kimlikte olmadığımız gibi zamanla kendimizle ilgili olan gerçeklerimizin bile değiştiği gibi… Arkadaş “öz”ün “fark eden” olduğunu anladığın zaman “Ben kimim” cevap bulduğunu anlayacaksın.
Ben kimim? Niye yaşıyorum? Ne için yaşıyorum? Amacım ne? Yaşadığım bu hayat benim mi? Yoksa bir kuklanın oynadığı, bir yönetmenin olduğu bir sahne mi? Bu hayattaki rolüm ne, kukla mı olmak?
Sana bir sır vereyim mi arkadaş? Senin bu hayattaki amacın bir “hiç” olmak! Evet, doğru duydun! Bir hiç olmak. Neden biliyor musun? Çünkü sen düşündükçe yok olacağına inanan bir varlıksın! Arkadaş sen düşündükçe yok olmayacaksın! Asıl düşünmediğin zaman bir kukla olacaksın! Seçim senin! Ya bir kukla ol ya da düşünerek “var” ol.
Arkadaş korkuyorsun değil mi? Yook! “Korkmuyoum” deme. Bal gibi de korkuyorsun. Biliyor musun arkadaş? Sen düşünmekten korkuyorsun! Korkma arkadaş! Düşün düşünebildiğin kadar! “Öz”ünün farkına var! Az bir zamanın kaldı. Merak etme, düşündükçe yok olmayacaksın aksine düşündükçe var olacak, ruhun ve bedenin hiçliğe kavuştuğu an bile düşüncelerin; başka kuklalara da roller verecek, önderlik yapacak. Belli mi olur belki de başka kuklalar da “öz”lerinin farkına varacak. Zaten bu hayat isimli tiyatronun, oynadığımız bütün rollerin, yaşadığımız deneyimlerin sonucu, bütün hissettiklerin, bunun için değil mi? “Öz”ünü fark etmek için. Düşünebilmek için değil mi?
Arkadaş! Sorgula, düşün, özüne ulaşmaya çalış, deneyimler edin, hayatını dolu dolu yaşa ve mutluluğa eriş! İçindeki “sen”i bul ve ona sıkı sıkı tutun!