Bu nasıl bir yol, bu nasıl soğuk vücudum kaskatı kesildi, sadece beynimin içindeki düşünceler yaşam belirtisi var. Bu yola çıkarken bunları hayal etmemiştim. Evet, gideceğin yer çetin dediler, yolları bozuk, iklimi ayaz… duymak kolaymış da yaşamak-hissetmek yiğitlik istermiş. Yoldan gözümü ayırmam lazım, dikkatim sadece yolda olmalı… şimdi söz söylenecek düşünceler dalacak vakit değil. Ahh sesini kimsenin duymaması! Şunu anladım ki aslında çaresizlik içinde olan birçok insan bütün gücü ve umuduyla feryat ediyor. Ama biz atılan çığlıkları duymamak için var gücümüzle kulaklarımızı kapatıyoruz.
Yolların çetinliğine rağmen, ben Ağrı’nın kuş uçmaz kervan geçmez bir köyüne öğretmen olabilmek için gidiyorum… İstanbul’dan Ağrı otobüslerine bindim, tabii annemin bin bir telaşı ile. Bir gün sürdü yolculuğum. Beni ağrının bir kasabasına indirdiler. Buradan gideceğim köye günde bir kez vasıta gidiyormuş, ama gidiş saatleri belli değil. Bir saatte bekleyebilirsin, beş saatte dediler… bir kaçırdın mı, o günden umudunu kes… ertesi gün tekrar ne zaman geleceği belli olmayan bir arabanın yolunu gözle, varacağın yerin hayalini kur!
Ben burada bekleyeli tam üç saat oldu. Belki şimdi gelir, yorgunluk ve uykusuzluktan arabaların önündeki levhalarıda zor okur oldum. İçimde bir telaş, heyecan, anlam veremedim bir korku beni olduğundan daha da dikkatsiz ve sabırız olmamı sağlıyor.
Aklıma yıllar önce okuduğum Platon’ un, devlet kitabınızdaki şu mısralar geldi;
Umut tatlı tatlı doldurur içimi,
Yoldaşlık eder ona, hoş eder gönlünü
Umut yola sokar, yoldan çıkan insan aklını.
Gerçekten de “yoldan çıkan aklımı” yola sokan tek şey “umut” tu! Yoksa, bu bölgenin gerçekleri ile yüzleşen kaç insan burada öğretmenlik, hekimlik, kaymakamlık yapmak ister… buralarda yaşayan insanın gerçeklikten sıyrılıp, umudu ile yaşamasını bilmesi lazım… buralarda insanlar her şeyi topraktan, hayattan öğreniyor. Ne eski yunan filozoflarından, ne ünlü yazarlardan ne de politikacılardan… burada insan her şeyi yaşarken, var olmaya çalışırken öğreniyor!
Yasadığın topraklara laik olmak diye bir şey vardır. Yedin ekmeğe, nefes aldığını toprağa. Yaşar Kemal’in dediği gibi: “okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye, içinde yaşadığın halka, insanlara laik olmak diye bir şey var. Sonra hak etmek diye bir şey var. Yediğin ekmeği hak etmek, sevdiğini, sevildiğini hak etmek diye bir şey var.” Bir şeyi öğretmek namuslu iştir, bizim topraklarımızda öğretmen olmak hak edilmesi gereken bir meslektir. Bende laik olmaya, hak etmeye geldim…. Bir yolun yolcusu olmak kolay değildir; sabır ister, hissiyat ister… kuş uçmaz,kervan geçmez bir köye giden son vasıtayı gözümden kaçırmam lazım.