Beklentileri Karşılayan Bir Film Önerisi: Nocturnal Animals

Bir filmden beklentimiz nedir? Beklentimiz, filmi izlerken eğlenceli vakit geçirmek olabilir. Ağlamak, gülmek, korkmak, gerilmek, üzülmek ya da filmin bize yaşattığı diğer duygular hoş gelir. Filmden alınan tat herkes için farklıdır ve kişilerin almak istediği duygular değişiklik gösterir. Tabi film; yönetmeni, oyuncuları, konusu, anlattığı olaylar ve türü için de tercih edilir. Her film istediğimiz eğlenceyi bize vermeyebilir daha da kötüsü film bizim için zaman kaybı olabilir. İzlenilen filmin zaman kaybı olmaması için herkesin filmden beklentileri vardır. Eğer film bu beklentileri karşılıyorsa o filmi sevebiliriz. Benim filmlerden beklentim: filmin bende bıraktığı kalıntıların, yansıttığı duyguları yaşatmasıdır. Beni film etkiliyor, düşündürüyor ve sonrasında bir nebze olsun değiştiriyorsa film beklentilerimi karşılamış olur.

Bu yazımda beklentilerimi karşılamış olan bir filmi sizlere yorumlayacağım. Bu filmin sizin beklentinizi de karşılayacağını düşünüyorum.

Auistin Wright’ın “Tony and Susan” kitabından uyarlama olan yapımcılığını, yönetmenliğini ve senaristliğini moda tasarımcısı Tom Ford’un yaptığı bu film: Nocturnal Animals. Tom Ford’un ikinci filmi olan bu film, Aralık 2016’da vizyona girdi. Birçok ödüle aday gösterildi ve bazılarını kazandı. Neo-noir ve psikolojik gerilim türü olan bu film,eleştirmenler tarafından güzel notlar almayı başardı. Filmin müziklerini, daha önceki filmlerinde olduğu gibi notalarıyla duygulara dokunduran Abel Korzeniowski üstlendi. Görüntü yönetmenliğini, filmde de hissedeceğiniz gibi oldukça tecrübeli Seamus McGarvey yaptı. Filmin oyuncularını söylemeden geçmeyeceğim tabii ki; Amy Adams, Jake Gyllenhall ve Michael Shannon gibi birbirinden harika isimler kameranın karşısındaydı.

Filmde Tom Ford’un modacılığını sonuna kadar hissedebilirsiniz. Modadan sinemaya geçişin çok kolay olmadığının söylenmesi mümkündür. Fakat filmde bir modacının mükemmellik arayışının sonuçsuz kalmayacağını göreceksiniz. Eğer modacıların yaptığı filmler hep böyle olacaksa buyursunlar kameranın arkasına!Tabii müzikler ve sinematografi de harika bir şekilde yapılmış. Hikaye filme muhteşem bir şekilde üç farklı kurguyla yerleştirilmiş. Filmin retrospektif ilerleyişi gayet başarılı. Filmde neredeyse her sahne bir tablo. Zaman zaman filmi durdurarak sadece ekrana baktım. Karakter ve arka planın kullanılışı gerçekten etkileyici!

Jake Gyllenhall’ın oyunculuğundan her zaman etkilenmişimdir. Filmde de karakterin hakkını sonuna kadar vermiş. Edward karakteriyle filmde yerini almış ayrıca filmde geçen kitabın hikayesinde Tony’yi de canlandırıyor. Bize karakterin tüm duygularını içtenlikle aktardığını söyleyebilirim. Çaresizliğini ve acısını yüreğimiz burkularak izliyoruz. Filmimizde Amy Adams, Susan karakterine hayat veriyor. O sene Arrival filmiyle de karşımıza çıkmıştı. Bir senede böylesine başarılı iki filmde oynayıp hakkını vermek her oyuncuya nasip olmaz. Susan karakterinin kendi içinde yaşadığı iç çatışmayı güzel bir şekilde verse de zaman zaman fazla mı durağan oynuyor diye sorgulayabiliriz. Yardımcı karakterlere değinmezsek ayıp olur! Gerek Michael Shannon gerekse Aaron Taylor-Johnson filmde olmasalar film bu kadar güzel olur muydu bilemiyorum. İkisinin de ana oyunculardan çok daha iyi performans gösterdiklerini düşünüyorum.

Şimdi filmin içeriği hakkında spoiler vermeden bilgi vermeyi amaçlıyorum. Öncelikle filmimiz üç farklı kurgu ile ilerliyor. Bir filmde üç farklı film izlediğimizi düşünebiliriz. Gerçek dünya, gerçek dünyanın geçmişi ve filmdeki romanın hikayesi ayrı ayrı kurgulanarak, harmanlanmış. Filmde meydana gelen bir olayın sonucu, geçmişine bakılarak ilerliyor. Filmde renkler çok keskin bir şekilde kullanılmış. Kırmızı renklerin ağırlığını hissedebiliyorsunuz. Rengin bu kadar ağır basması da zaman zaman sizi boğabiliyor. Filmin roman anlatımı dışındaki hikayesinde donuk ifadeler geniş yer kaplıyor. Susan’ın yaşadıklarının ve ruh halinin yansıtılması için tercih edilen ifadeler daha nasıl etkileyici olabilirdi bilemiyorum. Ayrıca sahne geçişlerinde yönetmen izleyicinin zekasına ve dikkatine oldukça güvenmiş. Çok keskin geçişler ilk başlarda göze batsa da zamanla alışıyorsunuz.

Yönetmen filmin psikolojisini verebilmek için elindeki tüm kaynakları kullanmış. Müzikler ve kullanılan sahneler daha ilk sahneden sizi germeye yetiyor. Çöl, yol, karanlık, dekor ve kıyafetler hikayeyi çok iyi şekilde yansıtmış. Ayrıca kostüm seçimlerinden de Tom Ford’un farkını anlayacaksınız.

Acı insanda nasıl yaralar bırakır? Acının bıraktığı izleri nasıl gösteririz? Filmimizde bir yazarın geçmişinde yaşadığı büyük aşk acısını, kitabında tamamen farklı bir hikaye ile yansıttığını görüyoruz. Bu romanını da yıllar sonra eski eşi Susan’a gönderiyor. Yaşadıklarını en güçlü yönüyle yani kalemiyle kendi gözünden tamamen farklı bir şekilde romanına aktarmış. Susan’ın ise kitabı okumaya başlaması ve hikayeyi anlayınca oluşan iç hesaplaşmasını görüyoruz. Zaten şimdiki hayatı da yolunda değil.

Spoiler vermek istemediğim için konuya bu kısımda daha fazla girmek istemiyorum. Filmi izlemeye başladığınız an muhteşem açılışı ve müziğiyle filme kendinizi kaptıracağınızı ve sonrasında ister istemez filmin etkisiyle gerileceğinizi biliyorum. Film sizi gerçekten çarpacak! Basit bir intikam filmi izleyeceğinizi kesinlikle düşünmeyin. İntikam, sizin rahatlamanız mı yoksa karşı tarafa verdiğiniz acı mıdır?

Yazının kalan kısmında konuya biraz daha değinerek bolca SPOİLER vereceğimi üzülerek söylemek istiyorum. Bu nedenle sevgili okur, yazının kalan kısmını filmi izledikten sonra okumakta fayda var!

Açılış sahnesiyle başlamak istiyorum. Bu nasıl bir başlangıç, beni direkt filme bağladı. Bu sahne insanın güzellik algısını tamamen yıkmaya yönelik. Edward’ın gönderdiği paket daha açılırken Susan’ın elini kanatıyor, bu kitap Susan’a daha çok acı verecek. Gönderdiği notta da “Sonunda, yürekten yazmam içinbana ilham kaynağı bırakarak terk ettin.” yazıyor .Bir yazar böylesine bir acıdan daha güzel bir ilham kaynağı bulabilir mi? Edward ilişkilerini ve acısını kalemiyle tamamen farklı bir hikaye ile yazmıştı. Susan’ın kitabı okuya başlamasıyla film ikinci hikayeye bölünüyor ve burada da romanın hikayesini izlemeye başlıyoruz. Susan en büyük ilham kaynağını vermişti:Edward’ın doğmamış çocuğunu ve mutlu hayatını alıp, terk edip gitmişti. Edward kitabını, geçmişin nefes almaya devam etmesini istediği için yazmıştı. “Söylenen sözler eninde sonunda yitip gider ama kağıda dökersem sonsuza dek yaşarlar.”

Susan’ın hayatı yolunda değil. Halbuki mutlu bir gelecek için aşkı terk etmişti. Hayatta annesine benzetilmekten nefret etse de tam olarak annesinin isteyebileceği bir şey yaptı. Edward’ın sevdiği noktalarını eleştirip tam olarak annesi gibi onu güçsüz gördü.

Kitabın hikayesi başta anlaşılmasa da film ilerledikçe Edward ile Susan’ın ilişkisini anlattığını anlayabiliyorsunuz. Babanın elinden eşi ve çocuğu zorla kaçırıldı ve Tony güçsüzlüğünden dolayı hiçbir şey yapamadı. Evet, aslında onları kurtarmak istiyordu ama aynı gerçekte olduğu gibi elinden bir şey gelmedi. Zorba insanlardan Ray, aslında Susan’dı. Mutluluğu mahvetti. Edward’dan eşini ve daha doğmamış çocuğunu almıştı. Sonrasında da Ray hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etti. Susan’ın 19 yıl boyunca hayatına devam ettiği gibi. Tony gibi Edward da zayıflığından dolayı ailesini koruyamadı. Gerçekte Edward sevdiği kadını kadının aldattığı kişiye kaptırmıştı.

Filmde bir süre sonra Susan ve Edward’ın geçmişine dönüyoruz. Üçüncü hikaye filmde anlatılmaya başladığı zaman Edward’ın romanı daha da anlaşılır oluyor. Geçmişlerini öğreniyoruz.

İntikam motifi, filmde Susan’ın “revenge” yazılı tabloya takılı kalmasıyla gösteriliyordu. Kitap bir intikamdı. Edward’ın romanın adı gece hayvanıydı ve bu ismi Edward Susan’a söylüyordu. Ayrıca kitabı Susan’a hitap ederek başlıyordu. Onun Edward’a yaptıklarını Edward’ın gözünden görmesi gerekiyordu. Polis memuru Bobby , Edward’ın egosunu gösteriyor, adaleti arıyordu ama bulmak için onun da elinden bir şey gelmedi; en sonunda can yakmayı tercih etti.

Susan annesine benzetilmeyi sevmese de sonrasında ona benzemişti. Edward ısrarla annesine benzediğini söylemişti. “İkinizinde gözlerinde aynı hüzün var.” Peki kitapta? Ray’in son sözleri şu şekildeydi: “Beni bir şeyi yapmakla suçlarsan bunu hakaret kabul ederim ve bu bana o şeyi yapma hakkı tanır.”

Filmin sonu Susan’ın Edward’ı restoranda uzunca süre beklemesiyle bitiyordu. Edward gelmeyecekti çünkü onu affetmemişti. Zaten kitapta da Ray ölmemiş miydi? Susan bunu bilmesine rağmen tüm umuduyla bekledi. Belki romanın sonunda Tony’nin kendisini vurması hala Susan’a aşık olsada onu affedememesini gösteriyordu.

Sevgili okur, ben kendimce düşündüklerimi yazıma aktardım. Nocturnal Animals filmini ben oldukça sevdim, umarım hem filmi hem de yazımı sizde beğenmişsinizdir.

Tüm yazılar için donattan.com

Donat
Merhabalar ben Donat, öncelikle hoş geldiniz. Belirteyim, burada sizlere hiçbir şey vaat etmiyorum. İçimde bir Donat daha var, hayatım boyunca onun isteklerine göre hareket ettiğimi anladım. O ne istiyorsa, farkında olarak veya olmadan, onun doğrultusunda hayatıma devam ediyorum. İçimdeki Donat'ın yazı yazarak kendini ifade etmeye çalıştığını düşünüyorum, bu nedenle bu sayfayı açtım. Burada Donat'tan gelen ifadeleri, yorumları, eleştirileri, mutlulukları, üzüntüleri, hayal kırıklıklarını, duyguları, düşünceleri, düşleri, hayalleri ve haykırışları paylaşacağım. Ben paylaştıkça rahatlayacağım, sizlerin de okuyarak beni anlamasını bekliyorum. Umarım güzel vakit geçirirsiniz, şimdiden teşekkür ederim. Olumlu veya olumsuz eleştiriler, yorumlar, yazılar hakkında sorular için veya da merak ettiğin her şey için mesajınızı bekliyorum. Sitemden de beni takip edebilirsiniz: http://www.donattan.com
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Huawei Nasıl Bu Kadar Büyüdü?
Sonraki
Mualla Sürer

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.