Vücut ölçülerimiz, saçlarımız, ten rengimiz, doğum lekelerimiz ve hatta yara izlerimiz dahi bizi biz yapan en önemli detaylarımız. İşte, bizi biz yapan şeyleri sevelim ve kendimizi özgür bırakalım diyerek yola çıkan bir hareket: Beden Olumlama
İnsanlık tarihinden beri devamlı değişen bir beden algısı mevcuttur. Kadının çocuk doğurması için geniş kalçalı olması ve kuvvetli kalması için yağlı olması gerekirdi. Sonra 17. yüzyıla gelindiğinde bir anda ince bel modası ortaya çıkar ve kadınlar nefes alamayacakları korselere girerler. Beyaz tenli olmanın ayrıcalıklı olması onları makyaja yönlendirdi ve beyaz pudra kullanmaya başladılar. Osmanlı’da da durum farksızdı: Kadının ”burnu fındık, ağzı kahve fincanı” olmalı, beli ince ama etine dolgun bembeyaz olmalıydı.
Sonra 20. yüzyıla geldik ve medya ve iletişimin bize dayattığı moda sektörüyle artık bütün özellikler daha da belirginleşti ve akıllara bir kural gibi işlemeye başladı.
70’li yıllara gelindiğinde sinemada ve podyumda gördüğümüz kadınların kiloları git gide azaldı ve zayıflık güzellik ile bağdaştırıldı. Balık etli seven Türkiye bile artık tamamen zayıf kadınları idol edinir olmuştu.
90’lı yıllara geldiğinde ise iş çoktan çığırından çıkmıştı. O zaman kadar zayıf kabul edilen ve podyumları süsleyen 36 beden dahi çok gelir olmuştu. 32 bedenli mankenler podyumları işgal etmişti. O dönemin genç kızları ise onlara benzemeye çalışırken ölümle sonuçlanan diyetlerine girdi, haplar kullandı. Yeme bozuklukları, psikolojik hastalıklar bütün dünyaya yayıldı. Artık beyaz ten de hoş karşılanmıyordu. Herkes brozlaşmalıydı, bu yüzden kanser olmayı göze alıp solaryumlara koştular.
Şimdi ise ”Kardashian Kardeşler” modası bütün insanlara bir virüs gibi yayılmış durumda. Artık Instagram ve Youtube’da gördüğümüz tek şey ”Nasıl Kardashian Olurum?” temalı içerikler oldu. Kalçalar büyütüldü, dudaklar dolgunlaştırıldı, gözler bademleştirildi, saatlerce uğraştıran makyajlar yapıldı. Bu güzellik algısıyla herkes birbirine benzemeye başladı.
Peki, bu yüzyılın kazananı kim oldu? Söyleyelim: Moda endüstrisi
Beden Olumlama Nedir ve Şişmanlığa Övgü Müdür?
Beden olumlama hareketi bir şişman kadının isyanı değildir, hareketi başlatan ilk kişiler erkeklerdir. 1960lı yılların sonunda gazeteci Llewellyn Louderback ile radyo programcısı Steve Post, ”Bedeninizi sevin” diyerek halkı eyleme çağırdı. Central Park’ta gerçekleşen eylemler ”Fat Acceptance”(Şişmanlığın Kabulü) adlı harekete dönüşerek başta Amerika’da, devamında tüm dünyada büyük ses getirerek günümüze kadar geldi.
Beden olumlamanın ilk amacı insanların kendi bedenlerini sevmeleri ve toplumun ”güzel” kabul ettiğinin dışında olmayı kutlamaktır. Bu sadece kilolu olmak değildir; zayıf, kıllı, şişman, yaralı, kel, engelli, siyahi, kızıl, LGBTİ ve tüm toplumun istediği profillere uymayan insanları bir araya getiren bir harekettir.
Hiçbir insan bedeniyle başka profildeki insandan daha üstün değildir. ”Şişmanlık iyidir, zayıflık kötüdür” hareketi olarak çarpıtılan beden olumla hareketi, aslında ”iyi ya da kötü beden” olamaz anlayışını savunmaktadır. Esas amacı tüm bedenleri normal ve geçerli olduğunu kabul etmektedir.
Önerilen İçerik: ”İslami”sinin Öldüğü ”Moda”sının Kaldığı Bir Moda: İslami Moda
Beden Olumlama Hareketine karşı bir diğer yanlış itham ise şişman insanları sağlık olduklarına ikna etmeleri yönündedir. Kimse zayıflaması konusunda baskıya maruz kaldığında sağlıklı bir yaşamı seçmiyor. Aksine baskı ve stres ile yeme bozukluğuna varan sıkıntılar yaşıyor. Beden olumlamaya göre, önemli olan sağlıklı olmaktır. Ne 36 beden ne 52 beden sağlıklı bir vücut demek değildir. İdeal ve sağlıklı bir beden insandan insana değişir.
Beden olumlamanın bir diğer amacı medyadaki ayrıştırıcı dili değiştirmektir. Bir bedeni veya tipi mizah konusu olmaktan çıkarmaktır. İnsanların birbirini uzun zaman sonra gördükten sonra ilk sordukları soru ”Sen kilo mu aldın” ya da ”Sen kilo mu verdin” olması başkasının bedeni hakkında herkesin bir merak duyduğunun bir göstergesidir. Neden insanların vücutlarını irdeliyoruz, anormal değil mi?
Her Beden Tipi Her Mesleği Yapabilir
Beden olumlama hareketinin pozitif sonuçlar verdiği yıllardayız. Oyunculuk, şarkıcılık ve en önemlisi mankenliğin artık bir ”ideal beden” algısı üzerine inşa edilmemesi gerektiği savunuluyor. Bizleri 32 beden ve altına sıkıştıran podyumlar bile günah çıkarıyor, her beden için çalışmalar yapıyor. Sıfır bedenler pek çok moda devi tercih etmiyor ve büyük beden mankenleri daha sık görüyoruz. Sadece beden değil artık her türlü güzellik de alıcı buluyor.
Ses sanatçıları da artık sadece güzellik ve bedenle sergilenme konusunda tavırlarını koruyor. Fazla kilosuyla gündem olan dünya yıldızı Adele, ”Hiçbir zaman moda dergilerindeki mankenler gibi görünmek istemiyorum. Dünya kadınlarının çoğunluğunu temsil ediyorum ve bununla gurur duyuyorum” diyor.
Bu sadece beden değil ayrıca başka şeylerde de geçerlidir. Mesela makyaj; bazı insanlar makyaj yapmaktan zevk alır, bazıları ise pek hoşlanmaz. Kimse kendini zorunlu hissettiği bir sürece girmemelidir. Kozmetikten uzak durmak da haşır neşir olmak da sizin kararınızdır.
Ne yapmak istiyorsanız ya da görünmek istiyorsanız bunu kendiniz ve bedeniniz için yapın. Sağlığınız ve mutluluğunuz ilk öncelikleriniz olsun. Bedeninizi ve kendinizi çok çok sevin!
Önerilen İçerik: Modern Hayatın Büyüsünün Ardındaki Bilinmeyen: Modern Kölelik Nedir?