Bebekler Neden Ağlar?

Bebekler Neden Ağlar?

Bebekler Neden Ağlar?

Kaldığımız hastanenin doğum katında odamız. Eşimin ağrılarını dindirmek için yattığımız odanın olduğu katta yeni doğan bebişler var. Odadan çıktığımda görüyorum minicik boylarıyla yattıkları kocaman yataklarını. Onlara göre büyük gelen, bize göre büyükçe bir tepsi ebadındaki yataklarında kundaklarının içinde yatarken dünyayı tanımaya çalışan bakışları değişik değişik.

Kimisi merakla etrafını anlamaya çalışıyor. Büyük insan gibi cin cin bakıyor. Kimisi ilgiyi üstüne çekmek ister gibi hep huysuz. Her an mızıldanmaya hazır, dudaklar bükülmüş halde bakıyor.

Bazen de odada olduğumuzda sesleri geliyor. Var güçleriyle ağlıyorlar. Ciğerlerini paralarcasına, boylarından büyük sesleri ile ağlıyorlar. Kıyamıyorum. Daha yeni doğmuş, minicik canlar niye ağlıyor?

Tabi ki anneden ayrıldıkları ve dışarıda üşüdükleri, acıktıkları ve dillerini bilmedikleri kocaman insanlara ihtiyaçları olduğunu anlatabilmek için ağlıyorlar ama insan onların susmak bilmeyen ağlamalarını duyunca biraz da başka şeyler düşünmeye başlıyor.

Sabahın erken bir saatinde neden bu kadar uzun zamandır ağlıyor bu minik insan?

Büyüklerin uykularının en yoğun olduğu saatte bu kadar ağlayış niye?  Acaba dünya ona korkunç mu geliyor? Kimse o kadar küçükken ne yaşadığını, ne hissettiğini bilemiyor ki. Belki de dünya onu korkutuyordur.

Çevresinde duyduğu ve hiç bilmediği bir sürü ses. Bir sürü insan. Ne çok hareket ve gürültü var. Bunlar nedir? Onu korkutup, üzen bu seslere aşina değil ki. O zamana kadar anneciğinin sıcacık bedeninde, ona huzur veren kalp atışlarını dinleyerek geçirmiş aylarını. Etrafını çevreleyen o küçücük alandan ne kadar farklı bu koca dünya? Onu hayata bağlayan bağı da yok burada. Nasıl ve ne kadar nefes alabilecek bu yeni yaşamda?

Doğmakla başladı hayat mücadelesi.  Nefes almak, acımak, karnını doyurmak için meme emmek, yediklerini dışarı atmak… Şimdiye kadar yapmadıklarını öğreniyor. Daha öğreneceği o kadar çok şey var ki? Şimdi onu ağlatan o koca dünya, annesini ve sevdiklerini gördüğü zaman en katı kalpleri bile eritecek kadar güzel olan gülüşlerini de yaşatacak mı ona? Ne kadar gülecek, ne kadar ağlayacak bilmiyor. Ama doğar doğmaz yaşamak için uğraşmak zor geliyor. Korkuyor. İnsanlardan, seslerden. Kendi minikliğinin yanında çooook kocaman olan dünyanın ona yaşatacaklarından korkuyor ve güven arıyor. Sevdiklerinin kollarındayken susuyor. Annesinin kokusunu ve kalp atışlarını duyunca, onun içinde olduğu zamanlardaki gibi güven duyuyor. Huzur buluyor. Aylardır aşina olduğu bu sıcaklığın ve kalp atışı sesinin onu  koruyacağını biliyor.  Bir tek onun kollarında rahatlıyor. Sonra yalnız kaldığında yine korkutuyor onu bilmediği o koca dünya.

O yüzden öyle dememiş mi Cem Karaca’da bir şarkısında?

“Bugün sen çok gençsin yavrum.,

Hayat ümit, neşe dolu; mutlu günler vaad ediyor sana yıllar ömür boyu.

Ne yalnızlık ne de yalan, üzmesin seni.

Doğarken ağladı insan.

Bu son olsun bu son.”

Keşke  öyle olsa. Keşke o son ağlama olsa. Güçlü ol miniğim. Hayat seni çok ağlatacak. Çok da güldürsün. Hoş geldin bu fani dünyaya..

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Karantina Günlerinde Okuyabileceğiniz Kitaplar
Karantina Günlerinde Okuyabileceğiniz Kitaplar

Karantina Günlerinde Okuyabileceğiniz Kitaplar

Sonraki
Evde Oturduğumuz Günlerde Spor
Evde Oturduğumuz Günlerde Spor

Evde Oturduğumuz Günlerde Spor

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.