Anlamadığımı daha önceki yazılarımda da dile getirdiğim bir konuya değinerek bu aile yapısını açıklamak istiyorum şimdi sizlere.
Dünyaya gelmiş herhangi bir birey, o günün gerektirdiği şartlarda eğitimini tamamlayabildiği kadar tamamlar ve evlilik mecrası altında biriyle yaşamını devam ettirir. Evlenir diyerek devam ettirmem bu konu için gerekli olduğundandır aksi de elbet yaşanır. Bu evlilik sonucu istekli, isteksiz doğan çocuğu içinse beklentileri, onun kendinde eksik gördüğünü tamamlama içgüdüsünü gördüğü bir araç olmaktan ibaret olur. İşte burada da anlamadığım konu, yapamadığın bir şeyin sorumluluğunu, senin hayalini, neden başkasının yaşaması gerektiğidir.
Kiminin amacı iyi bir anne olacağım adı altında ben annem ya da babam gibi olmayacağım, ben onun gibi yasaklar koymayacağım olabilir. Kimi de çocuğum benim gibi olmayacak çok başarılı ve mükemmel bir evlat yapacağım diyebilir.
Herkes bir çocuğu olduğunda eğer sevgiyi içinde var eden bir bireyse onun için en iyisini isteyecektir. Peki, en iyisi, kime göre en iyisidir?
Biz istemeden de olsa, kendimizde gördüğümüz eksiklikler çocuğumuzda olmasın isteriz ama bu davranışlarımız aslında bu kısır döngüyü başlatarak sizin kendi ailenizden istemeyerek aldığınız özellikleri çocuğun da almasını sağlar. Tabi çocuk da o sıra ben anne, baba olunca aynısını yapmayacağım demeye başlamıştır. Ebeveyn olarak siz de annem, babam haklıymış demeye…
Aslında ortada olan yalnızca çocuğunuza onun belki de olmadığı bir karakteri yükleme isteğinizdendir.
Bu nasıl çözülür dersek, inanın çözmek için hala zamana ihtiyacım var gibi ama bence en doğru yolun çocuklarımızın da ilerleyip, bir şekilde tanımlamaya çalıştığı bu hayatta, eksiklikleri olabileceğine inanıp çocukluklarını yaşamalarına izin vermek en doğrusu olacaktır.
Elbet çevrenizde bir sürü baskıyla çocuklarını odalarına kapatan ve çalışmaları için üzerine giden ve başarı sağlayan ailelere de denk gelmiş olabilirsiniz. Belki sizin çocuğunuz da fazla verdiğinizi düşündüğünüz izinlerden tavizle gözünüzde başarılı gözükmüyor olabilir.
Bir çocuk olarak değil yetişkin bir birey olarak baksanız da bir insan çok baskıdan da aşırı tavizden de doğru verimi alamaz.
Her şeyin fazlası burada da zarar görüyoruz aslında. Çocuklarımızın mükemmel olmak zorunda olmadığını, kendi fikirleri olduğunu, doktor olmasının sanatçı olmasından bir farkı olmadığını… Evet, bir farkı yok. Bunları anlamamız gerekiyor.
Sizin çocuğunuzdan beklentiniz ve azıcık dişini sık sonra rahatlayacaksın vaadiyle gençlik zamanı hayatını yok ettiğiniz çocuklarınızın doktor olması, onlara sadece yeni bir stres ve geriye alamadığı zamanları veriyor belki de. Aldığı 10bin Türk lirası ona ya da akrabanıza attığınız iki üç hava da size sonsuz mutluluğu vaat etmiyor. Onlar sizin mükemmel bir eseriniz değil, onlar sadece bu hayatta, yaşamak için debelenen birer bireyler.
Aslında öğrenmeleri gereken yaşta asıl öğrenmeleri gereken aslı, doğru insan nasıl olmalı ve merhamet nedir gibi sosyal değerlerine katkı sağlayacak bilgiler öğrenmek yerine bir akraba ortamında bir litre kaç mililitre cevabını aldığımızda daha çok gurur duymamalıyız. Ne zaman başarı nedir yerine başarının iyi olmanın yanında bir önemi olmadığını anlarız, o zaman çocuklarınızı da dinlemeye başlarsınız ve bir şeyler değişir diye inanıyorum.
Buraya kadar okuduysanız teşekkürler…