Sevmek ait olmakla ilgilidir , ait olduğunuza inanmadığınızı sevemezsiniz. Ev bir yer değil bir kişidir herkes evine aittir. Bu yüzdendir ki ayrılıklar bizi altüst eder. Evsiz kalmış, sokağa atılmış gibi hissederiz.
Nereye gitseniz yabancı, kalan insanlar dilinizi anlamıyor gibidir. Kaybettiğiniz o kişiden önce hayat nasıldı siz kimdiniz unutmuş gibisinizdir. Her şey anlamsızlaşmaya başlar, onu geri istersiniz, eğer dönerse tüm anlamları yanında getirir, griye dönen düyayı tekrar renklerine boyar sanarsınız .
Fakat bu böyle değildir, yarayı açan kapatamaz. Yüzleşiriz o koca koca anlamları yüklediklerimiz evlerimiz, sevgililerimiz, dostlarımız yalnızca sevgimizle baktığımız sıradan insanlardır.
Antoine de saint-exupéry’nin Küçük Presinde : Gül , Küçük Prens’e evrende onun eşi benzeri olacak tek bir çiçeğin bile oladığını söyler, sonrasında düyaya gidip bir bahçe dolusu gülle karşılaşan küçük prens “eşsiz bir çiçeğim var diye kendimi zengin sanırdım. Oysa sıradan bir güle sahipmişim.” der . Gülü özel yapan prensin ona ayırdığı zamandı ,kaybettiklerimizi özel kılan onlara kendimizden verdiklerimizdir
Ayrılıklar kendimizi tekrar inşa etmeye başlamak için büyük fırsatlar. Belki de geçmişi ardımızda bırakıp yürüyecek yeni sokaklar bulmalı, kendi kendimizin evi olmayı denemeliyiz.