Masamsa yanan mum ve solmuş çiçekler…
Ben elimde bir kalem sana yazarken buldum kendimi, kalbim dayanmadı belki de seni öyle hüzünlü görmeye. Yüzüne söylemeye cesaretim var mı hissetmiş ve düşünmüş olduklarımı bilemem ama bunu okuyacakmışsın gibi yazacağım gelecek satırları öylece.
Garip bir karşılaşmamız oldu sen de unutmamışsındır o günü. Sen, o kapıdan girdiğim anda bana bağlanırken ben bazı zorluklarla yüzleşmeye hazırlanıyordum. Aklımda sen dışında her şey vardı ama kalbin rahat durmuyordu. Bir şekilde bana yakınlaşmana izin verdiğimin şokunu atlatmaya çalışırken, sen derinden kapılmıştın duygu seline ve bende o akıntıyla beraber sürükleniyordum bir bilinmeze. Ben ne olduğunu anlamaya ve aynı zaman da kurtulmaya çalışırken sen beni kendine çekerek işi zorlaştırdın. Boğuluyor gibiydim içimde korku, heyecan, hayal kırıklığı ve en tehlikelisi bir belirsizlik vardı. Ne yaptığını doğru yorumlamaya çalışıyordum ama sen her şeyi çok yanlış anlamıştın. Bunu bile dile getiremedin. Neler düşünüp, hissettiğini anlatmadın ve ben bunları kendim anlamaya çalışırken ve sen de benim anlamamı beklerken ben tükenip, yıprandım. İtirafı kaldırabileceğimi sanmıyordum, çok korkuyordum. Sanırım seni daha da üzmekten ve daha da katı biri olmaktandı. Ani bir şekilde gelen mesajını tedirginlikle açarken kalbim sıkışıyordu. Evet yüzleşme gerçekleşmişti ama ben senin kurduğun hayalden çok uzaktaydım. Çok umut bağlamıştın anladığım kadarıyla . Çok sevmiştin gözlerinin anlattığı kadarıyla. Nedense bende ısınamamıştım o kadar zorlasamda kendimi sana. Ama olmamıştı işte. Bunu bile sana söyleyememiştim o an. Kırılmış kalbini çünkü daha da edemezdim paramparça. Sen beni, ben seni düşünürken sessizce uzaklaşmıştı kalpler. Sen beni, ben seni unutmaya çalışırken hiç ayrılamamıştık gözlerimizin önünden. Beraberdik ama ayrıydık. Şimdi ayrı ama yine beraberiz.
> Baykuştan kurda…