Aydınlanma Dönemi – Relativist Zihniyet Karşılaştırması

Kaynak belirtilmedi

 İnsanlık tarihinde büyük kopuşlar yaşanmıştır. İnsanlar, her zaman hâkim olan düşünceye farklı veya zıt bir şey geliştirdiklerinde ilerlediklerini sanmıştır. Fakat varacağın noktanın belirsiz oluşu, her zaman bir ilerlemeyi gerektirmiştir. Bu yüzden, daima ilerleyen fakat her zaman ilerisi için bir ‘eski’ olmaktan kurtulamamıştır. Belki de biçimsel olarak aynı kalan dünya davranışları, sadece bir içerik değişiminden ibarettir.

 Fakat bir fark var bu değişimin aralarında; hız. Tarih ilerledikçe, insanlık geliştiğini sandıkça, değişimin hızı yükselmiştir. Bunun sebebi ise değişimi belirleyen olaylar, bir sonraki neslin değişiminde önemli rol oynamasıdır. Belli aralıkta ortaya konanlar, bir sonrakinin sebebi olmuştur. Artık hız o kadar belirleyici olmuştur ki, her şeyini tamamlayan insanın tek bir şeye ihtiyacı olmuştur; ona da vakti yetmemektedir.

 Bu değişim beraberinde zihniyeti de doğurmuştur. Belli dönemlere hâkim olan dünya görüşü, tarih ilerledikçe değişmeye uğramıştır. İşte bu içerik değişimi, insanların sosyal hayatlarında da birtakım düzenlemeler almasını gerektirmiştir. Yani belirli ideolojiler yine belirli rejimler yaratmıştır. Bu dünya görüşlerinin ise doğru veya yanlışlığını veremeyiz; çünkü, belli insanların inançlarıdır bunlar. Sadece olanı açıklayıp, yorumlamamız gerekir.

 İşte bu insanlığın dünya görüşünün değişimlerinde, belki de en önemlisi olan Aydınlanma Dönemi, insanın belki de daha önce hiç hissetmediği veya kendisini belirtemediği bir ‘ben’ ve ‘öteki’ ortaya çıkmıştır. Doğa-akıl, zihin-nesne ilişkisinde, bir düalist görüş, insanın artık merkezde olmayışıyla daha da alevlenmiştir. Merkez dışılığı kabullenen insanın ise konfor alanı azalmış ve bu durum sorgulayışı başlatmıştır. Artık insan merkezden uzaklaşmış ve sorgulamaya mecbur bırakılmıştır; konfor alanının dağılması ise huzursuzluğu da beraberinde getirmiştir. Bu huzursuzluk, inancın yerini akla bırakmasıyla da bağlantılıdır.

  Aydınlanma Döneminin bu ikiciliğinden yola çıkarak vardığımız çıkarımda, duyuların da ön planda olmasıyla beraber, artık dünyayı algılamayı tek biçime indirgeme çabaları olsa da sosyal alanda relativist bir zihniyet görüşünden kaçınılamamıştır. Dışardaki nesneleri (ötekini) keşfetmenin (icat etmenin değil) yolunun da aklın ışığını merkeze alarak olduğunu düşünmüşlerdir. Fakat sorun, keşfedilmeyi bekleyen doğanın ‘töz’ü ile aklın ‘töz’ünün bir olması, nihayetinde ise, karşılıklarının sübjektif olmasıyla doğmuştur. Akıl, doğayı artık kendi dünya görüşü yelpazesinde alacaktır. Nesnenin zihne aktarılmasını sağlayan ise, işte bu duyular olacaktır. Doğadan akla aktarılan bilgi, bize tam gerçekliği veremeyecek, ancak bireyin kendi duyusu doğrultusunda bir geçiş sağlayacaktır. Böyle bir toplumda ise doğru-yanlış, iyi-kötü gibi etik söylemlerin de tam bir cevabı olmayacaktır.

 Sonuç olarak dönem, böyle bir zihinsel dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Artık yeni zihinsel yapılanmaların çıkması ise çok uzun sürmeyecektir. Kendini başkasında bulamayan, aradığına belki de hiç anlam bulamayan bu insan, aklın meşruluğunu da eline alarak, yeryüzünün tek sahibi olmaya, önceki dönemlerin Tanrısını ise öteleyerek görünemez olana, yani, sonsuz aşkınlığa veya sonsuz içkinliğe itmiştir. Şimdi buradaki asıl soru ise, ‘birini bilmek için o mu olmalıyız?’ sorusudur.

Mert Kara
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Gitmek ve Gidilmek: Devam Etmek Ne Kadar Zor?
Sonraki
Hidden Love (2023) ÇİN DİZİSİ İNCELEMESİ

Hidden Love (2023) ÇİN DİZİSİ İNCELEMESİ

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.