Sabahın birinde, sabahın belki köründe ya da senin için organize edilmiş şaşalı bir doğum günü partisinde yahut yeni hayatının fitili o çok beklediğin mesleğindeki ilk gününde, belki yirmi belki otuz belki de kırk sene aradığın “hayatının aşkı” sana geldiğinde, bundan sonra hayat bambaşka olacak, artık çark döndü dediğinde, hep beklediğin hep yaşam motivasyonun olan o “şeyler” peşinde koşarken hiç beklemediğin anda gelir,geliyor “imiş”… Vapurda seyahat etmek gibi yaşamak, bir noktadan başka bir noktaya intikal ederken gördüklerin, cam kenarına denk gelirsen ballısın. Ortalarda oturuyorsan çabalaman gerekiyor bir şeyler görebilesin ancak en arkada motor kısmında oturuyorsan geçmiş olsun kardeşim…
İnsan olarak yaşamaya çalışmak; yaşamaya çalışmaktan çok daha zor. Yani şu kaldırma tüküren varlığı görmeden nasıl yoluma devam edeceğim? Ben “kuzu kuzu” sırada beklerken metro gelir gelmez bitiş çizgisini göğüsleyen maraton koşucusu gibi atılan oluşuma nasıl göz yumacağım? Cesaretimi toplamak zorunda neden kalıyorum? Birileri beni incitecek ama olsun hadi bakalım yapabilirsin diye kendimi motive etmek zorunda mıyım? Başkalarının iki dudağının arasında yaşamak benliğimizle “fruit ninja” oynamıyor mu? Neden kaldırımda yürürken karşımdan gelene hep ben müsade ediyorum? Hayat bu hoşgörüyü kaldırıyor mu? Bir şeyi insani ve vicdani değerlerle yaptığımda neden “keriz” oluyorum? Vahşice, bencilce davranıp başkalarını gayri münasip şekilde elediğimizde “uyanık, akıllı” diyorlar. Kafede, otobüste ve her yerde “aman kimseyi rahatsız etmeyeyim” derken, o kimselerden tarafından rahatsız edilmek ne kadar adil? Ne kadar insani? Ben senin dinlediğin müziği bilmek, telefonda konuştuğun kişinin yediği haltları ögrenmek, içtiğin içeceği höpürdetirken yaptığın dedikoduyu duymak zorunda mıyım?
Her şeyi anlamak, bir mimikten bin mana çıkarmak akıl kârı değil arkadaşım. Fazla farkında olmak mutsuzluğun fonu, tükenmez sermayesi. İliklerime kadar hissediyorum farkındalığı bana yapılan muameleden benim yaptığım yahut yapacağım muamele noktaları arasındaki farkı bulun…
Belki de çok şey mi bekliyoruz hayattan? Dümdüz ve sığ olmayı başarıp sistemin çarkına takılıp yaşasak onlar gibi mutlu olur muyuz? Yani avuçlarımıza düşmeden beklentilerimiz, avuçlarımızdakilerin kıymetini neden bilmeyiz? İki avucunun arasında biriktirirken ömrünü ya da öyle sanarken parmaklarının arasından ince ince sızıyor, “heh bak şimdi!” Dediğimizde bir de bakıyoruz ki kalan yalamaya münasip iki boş avuç…