YAŞ ALMAK
Daha ilerideki yaşlara sahip insanların çoğunun, bir şarkının nakaratında ya da bir tekerlemede yinelediği gibi mütemadiyen dilindedir yeni bir yaş alırken zamanın nasıl hızlı geçtiği…
Şimdilerde ise buna benzer bir yakınmanın peyda oluşuna tanıklık edecek en yakın kişi gibi hissediyorum kendimi. Sanki kalabalık ve bir sürü yaramaz çocuğu olan bir aile ziyaretime gelmiş ve paldır küldür bir ziyaretin sonrasında, payıma büyük bir dilim yalnızlık düşmüş gibi.
Söylemekten imtina ettiğim yaşlara yaklaştıkça, üstelik Cahit Sıtkı’nın: “ Yaş otuz beş, yolun yarısı eder,” düşüncesi ile ortalama yetmiş yıl pay biçtiği ömrün kırk altıncı yılında ( yirmi dört yıl alacaklı! ) vedasını düşündüğümde, çok da anlam yüklememeye çalışıyorum olanlara.
İnsan her yeni yaşta, yeni kararlar alıyor nihayetinde! Dünkü aklını, bugün sorgulayabiliyor. Sonsuza kadar sürecekmiş gibi sanılan çoğu şey, bitiverebiliyor. Dün, epey bir canımızı sıkan şeyin yerini bugün bambaşka şeyler alabiliyor. Üstelik insan kendini, konuştuğu büyük büyük lafların altında ezilirken bile bulabiliyor.
Pastaların üzerinde sayısı gittikçe artan mumlar, türlü yöntemlerle genç kalma uğraşları ve eskiden bizi görünce ne kadar büyüdüğümüzü söyleyen o konu komşuların şimdiki bakışları…
Aslında zaman, bir meyveyi olgunlaştırır gibi hasada hazırlıyor insanı!