YAVUZ-OKAY TİRYAKİOĞLU
Yavuz çok güçlü, zeki ve dediğim dedik bir padişah. Şehzade Ahmet her ne kadar kardeşlerinden büyük ve babası tarafından desteklensede yeteri kadar sert bir insan değildir. Yeniçerilerin kendisine baskı yapmasına dayanamayabilirdi. Tahta Yavuzun geçmesi ülkenin geleceği açısından iyi olmuştur. Çünkü ülkeyi yeniçerilerin yönetmesi, daha doğrusu baskılarla devlet adına karar alması düşünülemez bile.
Aslında tüm bu sertliğinin ardında çok duygusal ve psikolojik bunalımda olan bir insan var. Milleti için kendinden geçmiş, kendini bir hiç olarak gören bir padişah…
Yavuz’un en yakın arkadaşlarına bile güvenemediğini görüyoruz. Bunun nedeni bence babası ve kardeşleri. Babasının taht için uygun gördüğü şehzade olmadığı, yani kendine güvenilmediği içindir belki de bu güven problemi. Ülkenin içinde çok fazla düşman olduğu için de olabilir belki ama çocukluk arkadaşına, yediğin içtiğin bir olan birisine güvenememek bana bir güven problemi olarak göründü.
Yavuz, Hemdem Paşayı öldürerek yeniçerilerin sesini kesti bir süreliğine, çok da sağlam bir gözdağı verdi belki ama en yakın arkadaşlarından birini öldürmüş ve birinin de düşmanlığını kazanmıştır. Kenan Paşa ile arasındaki bağ zayıflamışken onu savaş alanında Şah İsmail’e gönderip iki ateş arasında bırakması arkadaş bağını koparan bir davranış olmuştur. Ama bu olayların hiç biri Kenan Paşa’nın; Yavuz’a ,bir Osmanlı Padişahına, ihanet etmesini gerektirmez. Ve bu ihanetten sonra Yavuz en yakın iki arkadaşını da kaybetmiştir.
Yavuz onları idama gönderirken asıl ölenin kendisi olduğunu bilir. En başta da dediğim gibi Yavuz tüm sert davranışlarına rağmen çok duygusal bir insan. Bu duygusallığını da şiirleriyle göstermiştir. Hayatı boyunca bir eşi olan ve kendisini anlatacak bir arkadaşı olmayan Yavuz’un, karşısına çıkan derdini nasıl söylemesi gerektiğini de şiirle soran cariye ise Yavuz’un zor günlerinde çıkmış ve belki de Yavuz’a kendisini anlayabilecek birisini bulduğunu düşündüren güzel ama kısa bir olaydır. Cariyenin ölmesi ile Yavuz duygularını şu satırlara dökmüştür ve aşık olduğu kadının mezar taşına yazdırmıştır:
Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi kıldı hun eşkimi füzun etti felek
Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
( bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı. Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı arttırdı. Pençemin korkusundan aslanlar bile titrerken beni bir ahu gözlüye esir etti felek.)
Dört halifenin göründüğü rüya, Mısıra giderken geçilen çölde Allah’ın ordularının Yavuz’a görünmesi ve sıcacık çölde yağmur yağması doğru yolda yüründüğünün mükemmel bir kanıtıdır.
Kitapta bunun gibi mucizelerin olması okuyucuyu kitaba daha çok bağlıyor ve heyecanlandırıyor. Bu kitabı okuduğum diğer tarih kitaplarından ayıran ve beni en çok etkileyen özelliği ise Yavuz’un duygularıyla beraber verilmesidir.
Elimde olsa bu kitabı herkese silah zoruyla okuturdum.