‘Ah Raif!’ Ve kitabın kapağını kapattığınızda kulağınızda kalan Maria Puder’in naif sesinden bir kuble aşk tesellisi. Romantizmin doruk noktası, Türk Edebiyatının mihenk taşı veyahut sizler nasıl tanımlamak isterseniz…
Kürk Mantolu Madonna’yı okuma şansını elde etmem bundan birkaç gün önceye dayanıyordu. Bunun sebebi ise “Kitap okunmak için değil alınmak için alınır!” mantığı ile hareket eden popüler kültür insanın bu kitabı yanlış aksettirmesiydi. Lakin bu önyargımı kırıp kitabı elime aldığımda Türk Edebiyatındaki bütün romantik kitapları bir kenara koydum. Çünkü Sabahattin Ali aşkı bu kitapta öyle güzel tasvir etmişti ki bunun üzerine bir tasvir olamayacağını düşündüm -ki hala üstüne çıkanı göremedim-
Kitap sizlere başlangıçta hayatın normal akışından, materyalist dünya insanının günlük rutininden bahsediyor ve bunu öyle naif cümlelerle aktarıyor ki o satırların arasında kendinize yer buluyorsunuz. Sonrasında bu karakterin farklı bir hayatı tanımasına şahit oluyor ve artık ilk karakterden çıkarak kitabın asıl karakterini yani “Raif’i” tanımaya başlıyorsunuz. Raif ise sizlere kitaba adını veren Kürk Mantolu Madonna’sını tanıtıyor. Bu iki karakter üzerinden okuduğunuz aşk betimlemeleri ile bir insanın karşısındaki kadına duyabileceği en şiddetli, en saf aşkı tanıyor ve onlarla birlikte sizlerde o duyguları tadıyorsunuz.
Bu kitabı okuduktan sonra -Sabahattin Ali’den okuduğum ilk kitap olması vesilesiyle de- Sabahattin Ali’yi araştırmaya başladım. Çünkü böyle şiddetli bir aşkı anlatabilmek ancak insanın içinde bulunduğu şiddetli aşkla mümkün olabilirdi diye düşünüyordum ve Sabahattin Ali’nin mektuplarını okumaya koyuldum -bence bir sanatçıyı tanımak istiyorsanız eğer varsa onun mektuplarını okumanızı tavsiye ederim- ve Sabahattin Ali beni yanıltmadı! O aslında sadece karakterlerin isimlerini değiştirmişti.
O, Raif’ti ve onun biricik Maria Puder’i yani Aliye’si vardı…
“Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın mevcut olduğunu, benim bir de ruhum olduğunu öğrettin.”