Öyle zamanlar gelir ki, insanlar arasındaki ilişkiyi anlamakta zorlanırsın. İlişkiden ne beklendiği, nasıl bir ilişki hedeflendiği belirsizdir.
Bu ilişkiler kimi zaman öyle olur ki, ilişkinin taraflarından biri, ilişkiyi tek taraflı olarak yaşar. Karşıdakinin ise, hissedilen duygulardan haberi yoktur. Ya da istediği boyutta algıladığı için, onun sıradan bir ilişkiden farkı yoktur.
İşte böyle zamanlarda ilişkinin anlamı yok olur. Belirsizleşir. Ne olduğu, nereye gittiği belirsizdir. İlişkinin taraflarını oluşturanlar, bazen insan olduklarını unuturlar. Sorumsuzca, umarsızca, hatta nefes aldırmadan ilişkinin boyutunu ve geleceğini sorgular, sorgular, sorgular…
Onun için, zaman akışında yapılacakların sıralaması yoktur. Sadece, içinde bulunulan an, durum, mekân önemlidir. Bilmese de, öğrenemese de, illaki ilişkinin ne boyutta olduğunu ya da arkadaşlığın, sâfi arkadaşlığa dönüşme ihtimali sorgulanır… Sürekli sorular, beklentiler, görüşler, fikirler… Beni seviyor musun?
Sanki hayat durmuştur. Ve yaşamsal devinim yeni başlıyordur. Roller değişmiştir. Tutku, bağımlılık, arzu, istek, şehvet… Kadın erkek olmuştur; erkek kadın olmuştur.
Oyun yeni başlamıştır. Erkek kaçar, kaçar, kaçar… Kız/kadın ise, kovalar, kovalar, histerik bir hâlde kovalar…
Kız, sürekli erkeğin yanında, ona hayatın anlamsızlığından bahseder. Onsuz yaşamın anlamının olmadığını, onsuz yaşamın çok yavan ve sıradan geldiğini, sessiz bir biçimde yüzüne haykırır. Bu bir tutku mudur? Kız içinde bulunduğu ruhsal durumu tarif edemez. Acaba, bu bir rüya mıdır? Esas oğlan, belki de hayatında aşkın ne olduğunu bilmediği ya da aşka dair hiçbir izleniminin dimağında yer almamasının çaresizliğiyle sadece geçen zamana tanıklık eder.
İlişki ve iletişim tek taraflı sürmektedir. Oğlan, içinde bulunduğu manevi durumu isimlendiremez. Çünkü, o, aşk (?) nedir bilmez. Hayatında böyle bir duygu ile tanışmadığı için, kızın hislerine de tercüman olamaz. Esas oğlan, sanki betonlaşmıştır, duygu ve his melaikeleri görünmez bir güç tarafından alınmış, insan görünümlü bir robot yaratılmıştır.
Acaba, aşk denen “biricik” duygu, herkeste, her yerde, her zaman, her koşulda aynı etkiyi yaratır mı? Aşk teğet geçer mi? Esas oğlanın kalbi fazla mı nasırlaşmıştı? Aşk teğet mi geçmişti? Aşkı yaşamamış bir erkek için, bir kızın düşüncesi ne olabilirdi? Hayalkırıklığına uğranılan andı, erkek, kıza sessizce fısıldıyordu:
“Daha önce hiç âşık olmadığını ve kimse ile flört yaşamadığını…”