Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu: Aşk ile savaş arasındaki tek fark önce hangisine kurban gideceğindir.
Düşündümde hiç kurban gitmemişim yani ne bir savaşa girmişim ne de aşık olmuşum. Aşk o kadar kolay bir şey midir ki hemen hayatıma girsin. bekliyorum doğru insanı, sanki bazen hiç gelmeyecek, hiç tesadüf sonucu karşılaşmayacak olmamızı hissetsem bile, bekliyorum.
Gerçekten aşk neydi? bu sorunun cevabını biliyor muydum? Aşka inanıyor muydum?
Hayır, asla inanmıyordum çünkü iki insanın birbirini bulup üstüne üstlük bir de onun doğru insan olduğuna karar vermek bir ömür sürmez miydi? O zaman diğer insanlar aşka nasıl inanıyorlardı? Doğru insanı bulmuşlar mıydı?
ben aşka aşk demek yerine hep iki insanın birbirine tutkulu olması kelimesini kullanmışımdır. Aşk kelimesi insanların vermiş olduğu saçma bir isimdi benim için . Çünkü bana hiç bir şey çağrıştırmıyordu. Ama tutkulu olmak benim için çok anlamlıydı çünkü birbirlerine çok bağı insanları anlatıyordu bana.
Yaşadığım süre boyunca tutkuyu bulur muyum bilmiyorum ama aşka inanmayan biri olarak belki de dünyanın bir ucunda beni bekleyen ve bir gün karşılaşacağımız bir insan vardır kim bilir? Belki de bende bir gün kurban gideceğimdir ya değecek birine ya da hiç değmeyecek birine ama pişman olmayacağım çünkü değecek biriyse beni aşka inandırmış olacak, değmeyecek biriyse bir daha kimseye güvenmeyecek olmamın sebebi olacaktı…