Bir zamanlar alışık olduğum, fazlasıyla standardım haline gelmiş, normalleşmiş bazı eylemler ve hislere karşı şu an ki bana bakıyorum da bir hayli tuhaf gözle bakıyorum o zamana, geçmiş diyoruz ama bu sefer harbiden geçmiş, o kadar geçmiş ki geri gelmesi güçmüş.
İnsanı sorumluluktan veyahut risk almaktan alı koyan bir “Konfor alanı” gerçeği var ve ne yazık ki bu gerçek, kişinin kendi kalkanı haline gelmiş, hayatta atacağı yeni adımları da bir hayli kısıtlamakta. Bazıları bu konfor alanına o kadar alışmış ki asla ama asla dışına çıkabilecek çabayı sergilemeyip yalnızca olanı biteni uzaktan seyretmeyi seçiyor.
Uzun bir ilişkiden çıkan herhangi bir genci düşünün mesela, sürecin o yaşlarda ona ütopik gelmiş olması bir yana dursun, devamında tekrardan sevmeye ve güvenmeye ne zaman başlayacak onu kestirememesi diğer yanda dursun, hazır olup olmadığını anlayıp anlamaması bile bir hayli kafa karıştırıcı düşünceler arasında.
Bir kısmımız sahiden uzun bir ilişki yapıp piyasaya nokta koymayı hedeflesek dahi bazılarımız daldan dala atlayan bir hayvan misali bir o kolda bir bu kolda almakta soluğu. Her insanın farklı tedavi ve farklı sevgi anlayışı vardır diyerekten geçmek istiyorum bu konuyu, bazı doğrular bireyseldir, tıpkı ilişki sonrası sergilenen tavır gibi.
Her ne kadar o zaman diliminde kişiye çok doğru gelse de aslında uzaktan bakıldığında bir hayli tedirgin edici, yadırganıcı kararlar ve eylemlerdir lakin dediğim gibi, ayrılık sonrası, doğru/yanlış denklemi tamamen ortadan kalkar ve “Dene yanıl” sürecine girmiş halde buluruz kendimizi, bu süreçte ise insanlar kendilerini bir dipte bir yüksekte bulacaklar, aradaki dengeyi tutturabilmek çok önemli bilhassa sendeleyip yuvarlanmak istemeyiz hiçbirimiz.
Onun için ise üzerinde yürümekte olduğumuz ipe elimizdeki demir asanın ağırlığını daha dengeli vermeliyiz. Her şey ayarında ve tadında olmalı, tatsızlaştığı an bize yalnızca zarar olarak dönüş yapacağını düşünemeyen yoktur herhalde. Bayatlamadan bazı yerlerle ve kişilerle vedalaşılmalı, kimi duygular ahirete saklanmadan Dünya’da son bulmalı.
Bu durumda belirsizliği ortadan kaldıracak eylemlerde bulunmak, kesinlikle yapabileceğimiz en mantıklıca hareket olacaktır.
Aslında hayatın kendisi bir belirsizlik evet, böyle düşününce de insanlara hak veriyorum özellikle ne yapacağını bilemeyip alakasız reaksiyonlar verenlere. Gerek tecrübesizlik gerek kal gelmesi neticesiyle bazı olaylarda kendilerini tahmin edemeyecekleri tuhaf durumlara düşürmeleri çok doğal ve pekte üstelenmemesi gerekli.
Zira aksi takdirde özgüven açısından birtakım sarsılmalar yaşanır ve bunun sonucunda kişi sevme eylemine uzun bir süre boyunca ara, hatta kimileri temelli son bile verebilir.
İnsanların en büyük baş belalarından biri de kesinlikle kendi zihinleridir, zihnimiz az önce de dediğim gibi belirsizlik, emin sizlik gibi bazı olumsuza evrilebilen düşünceleri bize zorla dayattığından ötürü bazen uzun yıllar süren ilişkilerde ya da dostluklarda bile bir “acaba” silsilesiyle karşı karşıya buluruz kendimizi, devamındaysa bazı ani kararlar alıp, bir çuval inciri ezip geçerek sonlandırabiliriz bu süreci, sonra ne mi olur? Bir düşüş evresine girmiş oluruz elbette.
Ne yazık ki bazı duygulara mâni olamayışımızın neticesinde birçoğumuz sevmenin ne olduğunu tam olarak bilmemekteyiz, hoşlantıyı ya da anlık hevesi, sevme ve âşık olma hissiyatı ile karıştıran yüzbinlerce insan olduğunu düşünüyorum bkz. En ufak bir ilgiyi veyahut arkadaşça davranışı dahi flörtleşme sanan çok sayıda insan var, bunların bir kısmı da bizim arkadaşımız, tanıdığımız, dostumuz belki bizden farklı yönde bir beklentisi olan ama niyetimizin çok daha farklı olduğu birisi.
Sevme duygusunun ne olduğuna ve konfor alanının neden tehlikeli olduğuna kısaca tekrardan değinmem gerekirse eğer, sevme duygusu; karşı cinse sebepsizce ama gerçekten sebepsizce hayranlık beslemeye başladığımız noktada devreye girer, ona olan hayranlığımızı anlatacak kelimeler bulamadığımız anlarda muhakkak seviyoruz demektir, aksi halde tarif edilebilecek olan her duygu yalnızca hoşlantı veyahut beğenmeden ibarettir.
“Hoşlantı ve beğenmenin, sevmekten ne farkı var” derseniz, sevmek, çok daha kuvvetli bir duygudur ve insana neredeyse her eylemi yaptırabilir, tüm duvarları yıktırırken bütün limanı yaktırır, dağları deldirir orduları durdurur, uçsuz bucaksız yollarda susuz bıraktıracağı gibi, bütün zenginlikleri tek bir insanda da toplatabilir, sevmek var ya o sevmek, o işte çok tehlikeli hiç şüphe yok.
Sevmeden ilişki yaşanır mı?
Mantık İlişkisi olur mu?
Çıkarlar doğrultusunda birliktelik yapmak doğru mu?
Bunlar ve bunlar gibi çok sayıda soru var, teker teker yorumlayayım o halde.
“Sevmeden ilişki yaşamak”
Hayatın bir bölümünde çoğu insanın rastlayacağı bir ikilem anıdır bu sevmeden ilişki yaşanan veya düşünülen an, birisi vardır, size çok iyi geleceğini ve mutlu edeceğini bildiğiniz, değer verdiğiniz birisi vardır, bir şekilde bu birisiyle bir araya gelmişsinizdir ama hiçbir şekilde çekim hissedemiyorsunuzdur lakin yine de bir şeyler yaşamak istiyorsunuzdur, bu noktada kendinize bahaneler üretmeye başlarsınız, karşınızdaki insandan hoşlandığınıza dair bahaneler, bunları kendinize kalkan yaparak girip bir ilişki yaşamaya kalkarsınız ama sonu her seferinde hüsran ile sonuçlanır, çünkü karşılıklı sevgi olmadıktan sonra tek taraflı sevgi afallar, kişi bir yerde anlar, duyguların yalnızca kendi çerçevesinden yansıdığını, karşı tarafın aslında sevgisiz olduğunu.
Bu durumda ise ayrılık, kaçınılmazdır ve her ne kadar seven taraf anlamış olsa bile, ayrılık kararı alacak kadar gözden çıkarabilecek birisi değildir sevgisinden ötürü, malum kararı alan kişi ise sevgisine kit vurmuş ya da hiç sevmemiş kişidir.
Devam eden süreçte seven tarafın işi ısrara bindirmesi sebebiyle bazı toksik davranışlara maruz kalınması da çok olası, yine de bir yerden sonra seven de bitiriyor sevmeyi, geride bırakılan çoğu aşkta olduğu gibi.
“Mantık ilişkisi”
Bu ilişki türü en çok tartışılan ilişki türlerinden biri olabilir, aşk dolu romantik kesim ve mantıksal, düşüncesel hareket eden tutarlı kesim arasında belki de yüz yıllardır dönen bir tartışma bile olabilir, o kadar derin araştırma yapmadım tabi ama yine de şimdi bile düşündüğümüzde az çok kendi çevremizde de bu tarz mantık mı aşk mı sorularına maruz kaldığımızı tahmin edebiliyorum.
Efendim mantık ilişkisi bence gerektiğinde olması gereken bir ilişkidir, zira yalnızca aşkla destansı bir ilişki yaşamak, sadece filmlerde, dizilerde veya kitaplarda ya da masallarda mümkündür. Mantık dediğimiz şey aslında çıkarlar bütünü olarak görülebilir. Kafa yapısı uyuşan iki kişi, birbirlerini beğeniyorsa ama aşık değilse, yoğun bir şehvet duygusu yoksa arada, kendi mantıkları doğrultusunda aynı evde huzurlu bir aile kurabilecekleri kararını aldılarsa eğer, elbette neden olmasın, mantık evliliği onlar için bir çözüm ve bir seçenek olabilir.
Yalnız, bir sıkıntı var ki o da insanların bazılarının mantık evliliğine bakış açısıyla ilgili.
Bu evliliği “Aşk yok ama zeka evliliği” olarak gören bir kesimde var elbette, bu kesimden ötürü bu tarz evliliklere oldukça negatif gözle bakan da başka bir kesim var, açıkçası geçmişte ve günümüzde her iki evliliğinde hem göz önündeki isimler arasında hem de halk içinde sıkça örneğine rastlamak mümkün.
Aynı evde, anlaşabilecek uyuma sahip olunduktan sonra, bence de aşk olmasa da olabilecek türde bir evliliktir mantık evliliği, neticede eve huzuru getiriyor, hem belli mi olur? Belki yıllar sonra o evliliğe aşk da dahil olur, bilemeyiz.
“Çıkar ilişkisi”
İlişkilerde çıkar olmamasından yanayım, sebepsizce sevmek ve ilgi göstermek bence asıl olması gereken şeydir.
Çıkar ilişkisi dediğimiz ilişkiler genellikle kişilerin bazı planlar çerçevesinde gerçekleştirdiği ilişki çeşitleridir. Örneğin bir kişiyi kıskandırmak, bir buluşmada pot kırmamak, bir yerde rahat konaklayabilmek, gibi bir sürü örneği vardır bu tarz çıkar ilişkilerinin.
Tabi birde çirkin bir örneği var ki o da tamamıyla yararlanmak üzere, popülerlik veyahut isimden yararlanmak isteyen bazı insanlar, bazı insanlarla ilişki yaşayabilirler sırf belli başlı imkanlara sahip olmak, göz önünde olmak için.
Zoraki meselelerden ötürü yapılan çıkar ilişkilerine saygım var lakin keyfe keder gerçekleştirilen çıkar ilişkilerini oldukça çirkin bulurum.
Düşünsenize, yalnızca birilerinin canını sıkmak için bir yerden el ele geçiyorsunuz, hiçbir his beslemediğiniz bir arkadaşınızla, fazlasıyla can sıkıcı ve küçültücü bir durum olmaz mıydı?
“Kendinden taviz vermek”
İlişkilerde bolca fedakârlık elbette yapılmalı, karşılıklı olarak tabi ki. İnsan hiçbir zaman kendinden haddini aşacak düzeyde taviz vermemeli, kendi özgürlüğünü kısıtlatmamalı, muhakkak eşit ve daha insani düzeylerde kurmalı aradaki dengeyi.
Aksi takdirde karşı taraf, istediği her şeyi aldığında bir çöp torbasıymış gibi sokağa atmaktan çekinmeyecektir.
Bilirsiniz, ülkemizde bolca arkadan bıçaklama, ihanet, ederinden fazla değer gibi onlarca atasözü mevcut.
E ne diyoruz o halde?
Atalarımızın bir bildiği varmış.
Tadında olan fedakârlık iyidir unutmayın, kendi hakkınızı yedirmeyin.
“Kontrol bağımlılığı”
Arkadaş kısıtlaması, aşırı ilgi isteği, rapor güncellemeleri vesaire derken zindana dönen bir hayat, kontrol bağımlısı bir partneriniz varsa eğer derhal oturup konuşun onunla çünkü bir önce ki madde olan kendinden taviz verme sınırını, bir hayli aşmışsınız, artık bir benliğiniz kalmamış ve yalnızca karşı tarafın idealleri ve kuralları doğrultusunda sürdürüyorsunuz yaşamınızı, boğazınıza kadar su gelmiş ve zar zor nefes alıyorsunuz baksanıza.
Bunun sonu ölüm değil belki ama sıtma da geçecek gibi görünmüyor, bir an evvel rahat bir nefes ve birkaç tutam özgürlük demetine ihtiyacınız var. Kendi kararlarınızı alacağınız ve flört zorbalığına maruz kalmayacağınız günleri bir an evvel görmenizi temenni ediyorum.
“Belirsizlik/Eminsizlik”
Yeri geldiğinde olası bir ilişkiyi daha başlamadan bitiren ve kendinden, duygularından rahatlıkla emin olabilen insanlar için tam anlamıyla bir kabus niteliğinde olan Emin ve belirsizlik ikilemi, sanırım içlerinde insanı en çok üzenlerden ikisi bu ikisi diyebiliriz. Neticede yaşanmış ve tadı damakta kalmadan sonra ermiş, fazlasıyla doygunluk yaşatan ilişkiler, bizlerin içini rahatlatarak biterler lakin aklımız hep o imkânsız aşklarda takılı kalır, ufacık bir ihtimalin gerçekleşme olasılığını uzun yıllar boyunca düşünürken buluruz kendimizi.
Belirsizlik bir kalbe saplanan en keskin hançer olabilir, zira belirsizlik devam eden süreçte de belirsizliği getirir, o dönem ki enerjiniz bir hayli belirsiz olduğundan mütevellit karşınıza gelecek olan insanlarda bir o kadar belirsizlik çukurundan, çıkamamış ya da yeni çıkmış isimlerdir.
Bu sebepten ötürü bir belirsizliği ardınızda bırakmanıza rağmen başka bir belirsizliği mıknatısla çeker gibi çekiyorsanız eğer, sebebi kesinlikle enerjinizdir.
Belirsiz giden bir flört süreciniz varsa, kalbinize saplanmış olan kanlı hançeri yavaşça çekip çıkarmaya çalışın bir an evvel, içerisi daha da karışmadan, karşınıza daha fazla belirsiz olasılık gelmeden.
Acıya son vermek kimi zaman bizim elimizdedir ama alışık olduğumuz hayattan ve canım konfor alanından dolayı son vermeyi istemeyiz, kaçabildiğimiz kadar kaçar ve arabayı depresyon uçurumuna süreriz.
Devamında ise bir yerde artık araç daha fazla dayanamaz, frenler tutmaz, yuvarlanırız depresyon uçurumundan aşağı, sonra haberlerde manşet; Bir ölü bir derin yaralı.
Sizi temin ederim ki belirsizlik, hayatın bir noktasında gönül davasında muhakkak karşınıza çıkacak ve sizi hiç beklemediğiniz bir anda yakalayacak, ona teslim olmadan, emin olduğunuz ve alışılagelmiş sularda, hafif dalgalarda boğuşmaya yönelin, belirsizlik okyanusu çok derindir, en sağlam gemilere bile dibi boylatmasıyla bilinir.
“Fazla Sevgi/İlgi”
Gönül meselelerinde insanın en büyük saçmalığı bu kesinlikle, ne zaman birine fazla sevgi versek karşılığında yalnızca uzun ve “üzgünüm” ile başlayan bir mesaj ile karşılaşıyoruz, insanın nankör olduğunun en belirgin işareti bu değil de nedir peki?
Bir kişi neden bol bol sevgi gördüğü yerden kaçmak ister ki?
Cevabı basit
Ya korktuğu ya da soğuduğu için.
Kimisi gerçekten sevgi ve ilgi görmeyi o kadar ister ve o kadar hak eder ki bizler öylelerini kundakta büyütmeli, bir bebekmişçesine hep sevmeli, tabi korkutmadan, zira böyleleri fazla savunmasız, fazla ürkek, birden gelecek yoğun duygularla baş etmek için fazla deneyimsiz, sakince ve ayarınca sevgi vererek onları hak ettikleri yere yavaşça çıkarmak gerek.
Diğerleri içinde diyebileceğim tek şey, hiçbir şeyi hak etmedikleri, güzelce sevilmelerine rağmen soğuyacak kadar sahte olabilen bu mahlukatlar, kesinlikle aşk hayatında ruhlarını eski masumiyetlerine geri döndürmeli, yoksa daha çok beddua alacaklar emin olabilirler.
İnsan ne yaşarsa yaşasın, sevgiden sıkılmamalı, soğumamalı, tamam korkabilir veya alışabilir ama soğumak ayrı, baştan sıkılacağı bir ilişkiye başlamak saçma, yola çıkılmadan koltuklar boşaltılmalı, yanlış yolcular yanlış yollara çıkartılmamalı.
Daha bu tarz bir yığın konu var, aşk bu sonuçta, sağdan bakınca ayrı, soldan bakınca apayrı gelir insana.
Tam anlamıyla net bir şekilde açıklayamayız aşkı, aşk fazla karmaşıktır, kuralları vardır, yöntemleri vardır, kolaylıkları ve çıkmazları vardır, vardır da vardır, hikayenin mesela bir başı, bir sonu vardır, her aşk sonludur, duygular sonludur keza, bedenler er ya da geç toprağa yattığında insan, yıllarca yanından ayrılmamış dahi olsa sevdiğinin, artık kader onları tekrardan aynı masaya oturtmayacak şekilde keser bir tarafın biletini, yani her ne yaparsanız yapın, ister çok sevin ister çok sayın, ne olursa olsun, sonu olacak, hayat bu, şu an yaşamakta olduğumuz hayatın bile bir sonu gelecek hiç şüphesiz.
O halde sevme ara vermektense doyasıya sevmek gerek, bu güzelim duygulara bir gün ebediyen veda edecek oluşumuz gerçeği bir kenarda dursun, biz sevelim, özgürce sevelim, gururla sevelim, yürekten sevelim, en iyisi de sebepsizce sevelim ama gerçekten sevelim.