Aşk denen bir kavram var, iki kişinin birbirinden etkilenmesi ile özetleyebileceğimiz, insanın içini kıpır kıpır edip, hayatta, hoşlandıkları kişi hakkında olan en ufak bir olaya bile anlam yükleten, garip, hoş, bazen sinir bozucu, bazen hayaller kurduran, eninde sonunda gelişinin on katı bir iz bırakarak defolup giden, tuhaf bir kavram.
Duygu diyebiliriz hislerimize, anlık sinirimiz, kıskançlığımız, üzüntümüz, hayal kırıklıklarımız, mutluluğumuz. Adını koyamayacağımız kadar yoğun duyguları barındırır içerisinde aşk.
Aşkı anlamak, açıklamak o kadar zordur ki bu uğurda ne şairler kaybedildi hayatta, ne ozanlar kendini beyaz gömleği tersten giymek üzereyken buldu. Bırakanlar oldu, aşkın acısına dayanamayıp yazmayı temelli bırakan edebiyatçılar oldu, anonimler özellikle, kendi ismini duyuramamış, yıllardır bu işi yapan, bir veya birden fazla sert darbe sonrasında temelli gönül defterine kit vuran, aşktan soğuyan ne insanlar var hayatta ah bir bilseniz!
İnsan aşktan neden soğur?
Aşk neden bu kadar kuvvetli?
Niye bizi hep saçma sapan şeyler yapmaya itiyor?
Cevap çok net.
Çünkü mantığa tamamıyla aykırı bir kavram bu aşk kavramı.
Belki denk gelmişsinizdir, Leyla ve Mecnun dizisinin o meşhur sahnesine. Denk geldiyseniz eğer aşkın anlatılacak kadar basit bir şey olmadığını bilirsiniz.
İnsanlar biraz üzülüyor aşka erişemeyince, bir birliktelik yaşamayınca. Hep aşkı arıyorlar, sanıyorlar ki aşk, her şeyi güzelleştirecek, siyahları beyaz, külleriyse güle döndürecek, hayatın rengini geri verip kalplere huzuru monte edecek.
Kitabın sonunu size söylemek istemiyorum hevesiniz kursağınızda kalmasın diye lakin aşık olmanız haricinde aşkın baştan sona bir pembe dizi olmasını beklemeyin.
Aşk her şeyden önce gerçektir, gerçekse hep acıdır, acıtır.
Birini yanlışlarıyla birlikte sevip onu korumak, aşkın kusursuzluk olmadığını kabullenmek lazım.
Eskiden olsa o sadece filmlerde olur derdim, şimdi yeni yeni anlıyorum, diziler/filmler/kitaplar gibi kurgusal evrenlerde de zehirli birlikteliklerin var olduğunu, bireylerden birinin hep daha fazla çaba sarf ettiğini.
Onun da farkına vardıktan sonra artık insan aşkı hiçbir yerde görmek istemiyor, yapım şirketleriyse en çok aşkı işlemeyi denemeyi seçiyor kurgusal evrenlerinde.
Yazar en çok aşkı yazıyor, okuru hasret diye ona.
İmkânlı imkânsız ne olursa olsun aşkı okumayı ister diye yazıyor, aşkları yazarlar.
Gezginler aşkı ararken, ara duraklara tutuluyorlar.
Yorgunlar aşktan yoruluyor, çocuklar sevgiyi beklerken.
Şair ilhamı sanıyor, Eros’un misafiri Azrail’ini.
Sonra insan bir bakıyor yerin altı üstüne gelmiş.
Ufacık bir kıpırtı, içimizi bayağı etkilemiş.
Hayatın içine işlemiş aşk denen bir kavram var ve bu kavram iki kişinin birbirini sevmesinden çok daha yüce bir kavram, nitekim öyle olmasa basit bir şekilde açıklar geçerdi edebiyatçılar.
Düşünsenize aşkın tadına ziyadesiyle doymuş birisiniz, çok güzel sevdiniz, bir o kadar da sevildiniz. Sonra bitti, aradan bir zaman geçti, ister istemez aratıyor kendini.
Yaşamayan için meraktan ibaret olan aşk, yaşayanlar adına bir bağımlılık, alışkanlık, takıntı ve saplantı haline gelebiliyor.
Hikâyelerde taraflar hep ikiye ayrılıyor.
Bir taraf tümüyle aşktan soğuyor.
Diğeriyse her daim aşkı arıyor.
Aşktan soğuyan taraftan biraz bahsedelim hadi;
Olumluluk düzeyi minimuma inene kadar her olayda ama biraz daha ama biraz daha hadi bir süre daha alttan alarak aşkı sürdürmeyi başarmış olsa dahi vefasızlıkla ödüllendirilen, aşk kavramına aylarca lanet okuyan ve insanlara karşı hevesini kaybeden, var oluş sebebi olan üremeyi ve soyunu sürdürme düşüncesini bile zihninde, sorgulayacak konuma gelen, o noktadan sonraysa tümden ilgi alaka ve heves üçlüsüne elveda diyen. Hayatın yorgun, bir o kadar da kırgın demokratları.
Sever mi böyleleri, elbette sever, sevecek mi peki böyleleri, zamanı geldiğinde çok güzel sevecekler. Hayatlarında artık eksik olan aşk elementini bulduklarında bu kez nokta atışıyla sonlandıracaklar arayışlarını.
Gerçi arayış demek de haksızlık olur halen daha aşkla tanışmamış olanlara.
Asıl arayış onlarda.
Yaşanacak şeyler var ve geçen zamana rağmen tatmadılar daha.
Tadacaklar, çokta güzel aşık olacak onlar, çok temiz sevecek bir o kadar sevilecekler.
Yorulmamalarını diliyorum, yolun başında olanların.