Bir birey ile hayaller kurarken ve tüm hayatınızı ona göre yaşadığınızda o yoldan dönmek o kadar zor oluyorki o kişi sizin hayatınız olmuş yediğiniz içtiğiniz başınızı yastığa koyduğunuzda şükrettiğiniz belkide bazı geceler sinirlenerek saydırdığınız insan.
Dışardan bir insanın görüşünü aldığınızda bırakmanın en doğru olduğunu söyler size, zararı görmediğini düşünür aslında aşk denilen kelime his yada kafanızda ne olarak tanımlıyorsanız o anda devreye giriyor evet göbek bağımız o insanla kesilmedi , beraber büyümediniz büyüseniz dahi vazgeçtiğimiz aramıza koca dağlar denizler koyduğumuz insanlar var onlardan vazgeçebiliyorsak aşk diye tanımlandırdığımız insandan neden vazgeçemiyoruz.
Zararını veya yararını gördüğümüz halde kalp neden gitmiyor güzel anılara mı tutunuyoruz yada aşk denilen kimine göre lanet kimine göre mucize olan kavram tam olarak bu hismidir ?
Sanırım cevabını bulamayacağız ne bir psikolog ne bir bilim adamı bunun cevabını kimse veremeyecek parmak izi gibiyiz herkes herkesten farklı düşünür ve açıklamalarda bulunur herkesin hakikati kendine doğru asla aşk gibi karışık derin bir çukurda tüm canlılar aynı düşünmez .
düşünsene bana b ise sana alfa.!
YAZAR: elifimsiblog
- Platonik aşkın isim babası Platon’a göre aşk-sevgi, “her iyi olanı ve bizi mesut edeni arzulamaktır”
- Descartes, aşkı bir heyecan olarak görmüş ve ona göre bu heyecan onu yani “ruhu kendine uygun görünen şeylerle, isteyerek birleşmeye teşvik eder” demiştir.
- Mevlana ya göre ise aşk tanımlanamazdır. Mevlana aşk için; “kendinden geçme, karmakarışık olma halidir” demiştir.
- Erich Fromm’a göre, hem aşk hem de sevgi birer sanattır. Sevgi öğrenilebilen bir yaşama sanatı iken aşk, kendisinin de nasıl olduğunu bilmediği, birdenbire ortaya çıkan ve öğrenilemeyen bir sanattır. Sevgi, birdenbire değil, yavaş yavaş öğrenilebilir; oysa aşk nerede ve ne zaman olacağı bilinmeden başlayabilir. Bu bakımdan sevgi kontrol altına alınabilir ama aşkı kontrol altına almak pek mümkün değildir. Sevgi umutlandırır, ıstırap vermez, sevdikçe mutluluk artar, sevginin kendisinden kaynaklanan bir ıstırap söz konusu değildir; fakat sevilen ve sevenler, birbirlerine gelebilecek zarardan dolayı mutlaka üzüntü duyarlar.
Aşkın ne olduğu ile ilgili birçok kuram ortaya atılmıştır. Bu kuramlardan benim en çok beğendiğim Lee’nin kuramıdır. - Kanadalı bir sosyolog olan John Alan Lee ye göre göre aşk doğal bir davranış değil, öğrenilmiş bir yaşantıdır. Ebeveynler, akranlar, kültürel etkiler ve tarihsel değerler bireylerin aşka ilişkin geliştirdikleri değerlerin şekillenmesinde önemli rol oynar. Lee “Colours of love: An exploration of the ways of loving” adlı kitabında aşkı renklerle anlatmaya çalışmıştır. Buna göre üç birincil, üç te ikincil aşk tutumu vardır:
▪ Tutkulu aşk (eros),
▪ oyun gibi aşk (ludus)
▪ arkadaşça aşk (storge), birincil aşk türleridir.
İkincil aşk türleri ise;
▪ mantıklı aşk (pragma)= arkadaşça aşk oyun gibi aşk;
▪ sahiplenici aşk (mania)= tutkulu aşk oyun gibi aşk;
▪ özgeci aşk (agape)= tutkulu aşk arkadaşça aşk türlerinin bileşimidir.
SONUÇTA AŞK DEDİĞİN LAF DEĞİLDİR , GÜZEL ŞEYDİR.
Sabri Burhanoğlunun aşk hakkındaki çalışmasınıda sizinle paylaşmak istedim isteyenler yazının uzun haline ulaşabilir.