*Aşılar ortaya çıktığında hastalıklar daha iyi hijyen ve sıhhi tesisat koşullarından dolayı zaten yok olmaya başlamıştı.
Aşı karşıtı literatürde hayli yaygın olan bu sav,hastalıkların yıllar içindeki görülme sıklıkları incelendiğinde kolaylıkla çürütülüyor.Beslenme kalitesindeki artışın,hijyen koşullarındaki iyileşmenin ve genel olarak sosyo-ekonomik refahtaki artışın hastalıklar üzerinde dolaylı olarak etkili olduğu doğru.Ancak bunlar tek başına hastalıkların ortadan kaldırılması için yeterli değil.Örneğin,görülme sıklığında yıllar içinde dalgalanmalar olsa da kızamık vakalarındaki kalıcı düşüş kızamık aşısının lisans alıp 1963’te yaygın olarak uygulanmasıyla çakışıyor.Aşıyla önlenebilen diğer hastalıklarda da aşağı yukarı aynı tablo söz konusu.Bunun tek istisnası aşının koruyucu etkisinin uygulanmasından yıllar sonra görüleceği hepatit B gibi hastalıklar.Gelişen hijyen şartlarının her hastalık için tam da aşısının uygulanmaya başladığı sırada hastalık vakalarını azaltmış olması üzerinde durulacak bir ihtimal değil.
*Hastalanan kişilerin çoğunu aşılanmış bireyler oluşturuyor.
Yine yaygın olarak öne sürülen bu sav aşıların işe yaramadığı imasını taşıyor.Aslında bir salgın sırasında hastalanan kişiler arasında genellikle aşılanmış birey sayısının aşısız birey sayısını geçtiği doğru.Paradoksmuş gibi görünen bu durum iki etmenle açıklanıyor.Birincisi,hiçbir aşı %100 etkili değil,çünkü aşılar etken madde olarak hastalık etmeninin kendisini değil bir parçasını ya da zayıflatılmış/öldürülmüş halini içerdiklerinden insanlar arasındaki bireysel farklılıklara bağlı olarak bazı insanlarda hastalığa karşı bağışıklık oluşturamayabiliyor.İkincisi aşılanma oranının yüksek olduğu ABD,Avrupa ya da Türkiye gibi ülkelerde aşılı bireylerin sayısı aşısız bireylerin sayısından kat kat fazla oluyor.Dolayısıyla bir salgın sırasında her ne kadar aşılı bireylerin sadece küçük bir kısmı hastalığa yakalansa da aşılı bireylerin toplam sayısı zaten çok büyük olduğu için hastalığa yakalanan aşılı bireylerin sayısı hastalığa yakalanan aşısız bireylerin sayısından fazla olabiliyor.Dolayısıyla bu sav gerçeğin çarpıtılmış şekilde sunumundan başka birşey değil.
*Aşılar üretilirken çıkan bazı parti aşılar diğerlerinden daha fazla olumsuz yan etki oluşturuyor.Ebeveynlerin bu partilerin numarasını tespit edip çocuklarını o partideki aşılarla aşılatmaması gerekiyor.
Bu sava göre ebeveynlerin her bir parti aşıyla ilintili olarak bildirilmiş yan etki vakalarını takip ederek,daha fazla vakanın bildirildiği aşı partileri güya daha tehlikeli olacağı için o partilerden kaçınması gerekiyor.Bu sav da yine iki sebepten dolayı yanıltıcı:Öncelikle aşıların üretim sonrası takip edildiği çoğu sistem aşının uygulanmasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkan sağlık vakası bildirimlerinin kaydını tutar.Bu o vakalara aşının neden olduğu anlamına gelmez.Yani eş zamanlılığı neden-sonuç ilişkisi biçiminde kabul etmek doğru değildir.İkinci olarak da farklı aşı partilerinin miktar olarak büyüklükleri aynı değildir.Bazı partiler yüz binler düzeyinde bazılarıysa milyonlar düzeyinde dozlar içerebilir.Dolayısıyla her bir partiyle eş zamanlı bildirilen vaka sayısının bir anlamı yoktur.Daha çok doz içeren bir partinin uygulanması sırasında doğal olarak daha fazla vaka bildirimi olacaktır.Tüm bunların ötesinde,aşılar çok titiz süreçler sonunda geliştirilip yine aynı titizlikle üretilen maddeler olduğu için,bir üretim bandında partiler arasında etkinliği/yan etkileri etkileyecek kadar çeşitlilik olması mümkün değildir.
*Aşılar pek çok zararlı yan etkiye,hastalığa ve ölüme yol açabilir.Henüz bilmediğimiz uzun vadeli olası etkiler de cabası…
Aşı karşıtı literatürde yaygın olan aksi yöndeki iddialara rağmen aşılar aslında çok güvenilirdir.Aşıların çoğu olumsuz yan etkisi küçük çaplı ve geçicidir,örneğin kolda ağrı ve hafif ateş gibi.Bunlar da genellikle aşılanma sonrası parasetamol etken maddeli ateş düşürücü/ağrı kesici ilaçların alımıyla kontrol edilebilir.Daha ciddi olumsuz yan etkiler nadiren gerçekleşir.Hatta bazıları o kadar nadirdir ki riskin doğru şekilde hesaplanabilmesi mümkün olmaz.Aşıların yol açtığı ölüm vakaları da yine o kadar nadirdir ki riskin istatistiksel hesabı mümkün değildir.Aşılanma sonrası gerçekleşen ölüm vakaları ilgili sağlık birimlerince etraflıca incelenerek gerçekten aşıdan mı yoksa başka bir nedenden mi kaynaklandığı belirlenmeye çalışılır.Aşıların risklerini tek başına değerlendirmek doğru değildir,bu risk her zaman hastalığın riskiyle birlikte ele alınmalıdır.Tüm aşılar önledikleri hastalıkların riskinden çok daha az risk taşır.
*Aşılarla önlenebilen hastalıklar yaşadığım ülkede tamamen yok edildiği için çocuğumu aşılatmam gerekmiyor.
Aşılar sayesinde aşıyla önlenebilen hastalıkların görülme sıklığının pek çok ülkede çok düşük seviyelere çekildiği doğru.Ancak pek çok hastalık başka toplumlarda hala varlığını sürdürüyor ve hatta salgına bile dönüşebiliyor.Seyahat eden kişiler farkında olmadan bu hastalıkları başka ülkelere taşıyabilir.Eğer toplum aşılanmazsa çok az sayıdaki vakalar kısa sürede salgına dönüşebilir.Bu yüzden hem bireylerin hem de “grup bağışıklığı” yoluyla toplumların korunması için her çocuğun aşılanması çok önemli.
*Çocuklara farklı hastalıklara yönelik birden fazla aşının aynı anda yapılması zararlı yan etkilerin riskini artırabilir ve bağışıklık sistemine ağır gelebilir.
Çocuklar her gün çok sayıda yabancı antijene*,yani bağışıklık tepkisi oluşturan maddeye maruz kalır.Yemek yerken vücuda yeni bakteriler girer,ağızda ve burunda çok sayıda bakteri yaşar ve tüm bunlar bağışıklık sistemini çok sayıda antijene maruz bırakır.Bu sayı o kadar fazladır ki aşıların içerdiği küçük miktardaki birkaç çeşit antijen bunun yanında devede kulak kalır.Birden fazla aşının aynı anda verilmesinin normal çocukluk bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etki oluşturmadığı,ayrıca tekil aşılardan daha fazla yan etki riski taşımadığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
*Antijen ya da bağıştıran,vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretimine yol açan yabancı moleküllerdir.
Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi — Wikipedia