Artık Yaşamanın Değil, Hayatta Kalmanın Başarı Sayıldığı Zamandan

Artık Yaşamanın değil, Hayatta Kalmanın Başarı Sayıldığı Zamandan

Artık Yaşamanın değil, Hayatta Kalmanın Başarı Sayıldığı Zamandan

Sanki hayatımın bir köşesinde durmuş, dizginleri de dünya üzerindeki en işe yaramaz canlının ellerine vermişim gibi bir dönem geçiriyorum. Bu dönem yıllardır bitmek bilmiyor ve bir müddet sonra aynı sokaklarda nasıl oluyor da yolumu kaybediyorum diye sinirlenmeye başlıyorum. Aynı hata gerekirse dört defa yapılır ama aynı hataları yapıp farklı sonuçları beklemek nihayetinde insanı çıldırtıyor.

Hayatımı dışarıdan izlediğim şu günlerde fark ettim ki benden başka herkes benim hayallerimi yaşıyor. İnkâr etmeyeceğim, bazen geri adımı atan benim. Korkutuğum için atamadığım o adımlar benim suçum. Birilerinin benim yıllardır hayalini kurduğum şeyleri elde ettiğini görmenin hüznü omuzlarına ekstra yük bindiriyor ama direksiyonu o duvara ben kırdım, bunun da bilincindeyim. Her şeye rağmen bütün suçun kendi omuzlarıma yüklenmesi büyük haksızlık. Gözlerimin önünde hayatım yanıp gidiyor, gören ve bilen hiç kimse başını çevirip “Bak şunu yanlış yapıyorsun.” demiyor. Demeye kalkışanlar da öyle bir saçmalıyor ki elimin tersiyle suratlarının tam orta yerine okkalı bir darbe indirmekten son anda vazgeçiyorum. Hayatın adil olduğunu söyleyen hiç kimsenin akıl sağlığının yerinde olduğuna inanmıyorum. Ya hayatlarında her şeyi elde etmişlerdir ya da en çok istedikleri ve sevdikleri şeylerle sınanmamışlardır. Aldığım nefesin ciğerime battığı her saat ve her dakika için kendimden de bu hâle düşmemde payı olanlardan da nefret ediyorum.

Birileri çıkıyor ve aklımın erdiği ilk günden bugüne kadar durmaksızın kontrol edilemez bir biçimde hayalini kurduğum şeyi sanki çok uzun zamandır bunu düşlüyormuş gibi göstererek yapıyor. Onun aldığı alkışların arasında benim sessiz el çırpışlarım da var. Takdir edilmesi gerekiyorsa ederim. Kaybetmeye alışmış birini mağlubiyetle korkutamazsınız. Ama kazanmaya olan inancının o cılız alevini ayakta tutmak için var gücüyle çabalayan birinin hayallerini çalarsanız onu, sonu gelmek bilmeyen bir hezeyanın içine gömersiniz.

Hayallerime ellerimi kanatacak kadar sıkı sarıldığım günlerim de oldu. Günün sonunda kendimi koca bir aptal gibi hissettiğim zamanlar. Tuttuğum her şeyi yıktığım, başarımı yine kendi kendime baltaladığım günlerden kalma bir ses zihnimde dolaşıp, “Koca bir düş kırıklığısın.” demekten bıkmıyor. Haklı olması canımı sıkıyor. Ama beni asıl yoran şey sırf korkup geri çekildiğim için en anlamsız insanların hayallerimi kucaklayarak yola devam etmesi oluyor. Dünya beni ezip geçiyor. Kollarımda ve bacaklarımda kalan son dermân kırıntısıyla ve yüzüm ağlamaktan sırılsıklam vaziyette bitiş çizgisine erişmeye çalışıyorum. Kendimde, o hayallerden vazgeçecek cesareti henüz bulamadım. Bulduğumdaysa bu hayatı yaşamak için bir sebebim kalmayacağını biliyorum. Kendimden taviz verdiğim her an, ölümle aramdaki o ince duvarda yeni bir delik oluşmasına sebep oluyor.

“Şu kişi yapmış. Ben neden yapamıyorum?” diye kendime bağıra bağıra senelerdir sorduğum bir soru var. Başımı kaldırıp kalabalığa baktığımda sanki her yüzden “Korkak.” ve “Hayal kırıklığı.” yazılarının geçtiğini görüyorum. Kimse ağzını açıp bir şey söylemiyor. Yoluma taş koymuyorlar ama anne karnından okul sıralarına ve oradan da sosyal hayata uzanan serüvenimde zihinsel olarak yaptıkları baskılar yüzünden bu hâle geldiğimi de hiçbiri kabul etmiyor. Sürekli birilerini suçlamak yerine kabahati kendinde ara, diye bana nutuk çeken insanlara baktığımda aslında bana en büyük hasarı verenlerin bu kişiler olduğunu fark ediyorum. Bunun olmasını ben istemedim. Suratınıza yumruğu çakacak kadar güçlü olmayı, o yolda sizin önünüze geçecek kadar dermânım olmasını kontrolsüzce arzuluyorum. Dönüp yüzüme baktığınızda hiçbiriniz güçsüz olduğumu söyleyebilecek bir açık yakalayamadınız lakin kameraların karşısına geçip kendinizi göklere çıkarmaktan da geri durmadınız. Küçük ve cahil olduğum dönemlerde sahte sözlerinize inanıp elimden tutacağınızı sanmıştım ama bu hayatta elini tutan kişinin, sen uçurumdan düşerken elini geri çekmeyeceğine emin olamıyormuşsun. Sen boğulurken okyanustan kovayla su boşaltmaya çalışan ama elini uzatıp iskeleye çıkmana yardım etmeyen bencil varlıklarla çevriliyiz. Adına insan dediğimiz, henüz adının hakkını verememiş varlıklar.

Gün gelecek ben o tepeye çıkıp tacı başıma takacağım. O günün geleceğine dair olan inancımı kaybettiğimi dillendirmeyi reddediyorum. O tacı başıma takıp gerine gerine kurulduğunuz, sizin olmayan tahttan inmenize sebep olduğumda yine bütün oklar üzerime dönecek. Cübbem zaten kanla kaplı halde gelen darbeleri kabul edeceğim çünkü nasıl kaçılır hiçbir zaman bilemedim. Ne acı çekmekten ne savaşmaktan anlarım. Her ikisini de hayatım boyunca yaptım ama acı çektim sandığım anların aslında savaşın hazırlık aşaması olduğunu fark etmek boynumu büktü. Ben kimseyi vuramam, kanatamam. Oluk oluk kan da boşalsa göğsümden, elimdeki kılıcı kaldırıp kimsenin sırtına geçirmem. Bundan herhalde savaşların hepsinden yenilgiyle ayrılmam. Bundan herhalde sımsıkı sarıldığım hayalleri başkalarının yaşadığını izlemem.

Pasaklı bir ruhsal iyilik haliyle dünyaya gelmiş, o pasaklı ruh haline hiçbir zaman çeki-düzen veremeyip kendisi de pasaklı bir hâl alan aynadaki zavallı yansımam hayatımın güzel bir temsilidir. Yolun yarısına kadar tek başına gelebilirsin, belki. Yolun geri kalanını aşmak için kendinle bir barış antlaşması imzalaman gerekiyor. Ben o barış antlaşmasına imzamı atamadım, dolayısıyla yoldan aşağı yuvarlanıp her yanım alçı içinde kalakalmam yine benim suçum. Hayatımla ilgili verdiğim yanlış kararların suçunu kimseye atamam. Kimseyi bana çelme taktığı için suçlayamam. Yüzüm yara bere içinde kalsa dahi bu uğurda can vermem gerecekse vereceğim. Başarılı olmaktan bahsetmiyorum. Ruhun sonsuz bir huzura kavuştuğu, her şeyden elini eteğini çekme hâlinden bahsediyorum. Başarılarına tanıklık ettiğim insanlardan nefret etmemek için başımı çevirdiğim bir hayattan bahsediyorum. Sırf bir ömür hayalini kurdum diye o hayallerin anlam kazanmasına müsaade etmediğim bir hayattan. Artık yaşamanın değil, hayatta kalmanın başarı sayıldığı zamandan.

Daha bu sabah uyanmam gerektiğinin farkına vardığım dakikalarda “Her şeyi boşverip uyumaya devam etsem ne olur?” diye sordum kendime. “Dersi assam ne olur? Yemek yemesem ne olur? Yataktan çıkmasam ne olur? Bütün gün ölü gibi yatsam -ki bunda eminim hiç zorlanmam- ne olur?” Nice sorular daha zihnimi meşgul etti ama bu kez her zamankinden daha erken çıktım yataktan. Gün içinde yorgun ve beyaz bir suratla gezdim. Herkes hasta olup olmadığımı merak etti ama grip gibi bir salgın olan depresyonun içine çekilip çekilmediğimi kimse sormadı. Depresyonun da kanser gibi ölümcül olduğunun farkında olması gereken insanlarla dolu bir sınıfta oturup hasta olmadığıma dair teminat vermekle uğraştım. Sanki teselli edilmesi gereken onlarmış gibi sırtımı dikleştirip yüreklerini ferahlattım. Bahsi geçen insanların aynı gün içinde benim hep yapmak istediğim şeyleri yaptığını görmezden gelmek pek kolay olmadı. Herkesin gözünün içine baka baka, “Senden nefret ediyorum.” deme isteğiyle doluydum. Bunun yerine gülümseyerek övgüler yağdırmaya devam ettim çünkü sırf ben bir ömür hayalini kurdum diye onlardan bu eylemleri gerçekleştirmemelerini bekleyemezdim.

Kimseden benim için kurşun yemesini beklemiyorum ama elimde tutmak için sabırsızlandığım tabancayla hedefi tam on ikiden vurmalarına gerek olduğuna da inanmıyorum. Kitap yazmak benim şu hayatta sahip olduğum herhâlde en büyük hayaldir. Yazmak ve yazmak, okumak… Kitaplarla ilgili her şeyin beni hayatta tutmak için elime verilmiş bir çeşit iksir olduğuna inanıyorum. Bu inanç beni ayakta tutuyor ama sırf ali topu tuttu gibi birkaç cümleyi yan yana getirebildiği için övgü alanları görünce o inancın aslında hiçbir işe yaramadığını fark ediyorum. Sadece kendim için yazmaktan yoruldum, sesimi duyurmak istiyorum. Kelimelerimden ve cümlelerimden bir half anlamayacak insanlar olduğunun da farkındayım. Benim cehennem diye tabir ettiklerimi eleştiri başlığı altında puanlayacaklarını biliyorum. Bazıları gerçekten hissederek okuyacak belki ama büyük çoğunluk, ellerinde tuttukları o kağıt tomarının bir insanın hayata tutunma çabası olduğunu bilmeyecek. Buna rağmen yazmak ve yazmak istiyorum ve bu hayatı yazdıklarımla anlamlandırmak. Kimisi için yalnızca bir hobi olan ve bir iki çiziktirip yazdıkları beğenilerek omuzlarda taşınan yazma tutkusu, kimisi için hayata tutunmak için son şans olabiliyor.

Birinin hayali, diğerinin elinde hiç olabiliyor. Dünyanın herhâlde en adaletsiz düzenlerinden biri bu. Kelimeleri kağıda dökmekten hiç vazgeçmedim çünkü biliyorum ki ne zaman vazgeçersem ertesi gün güneşi görme fırsatım olmayacak. Günün birinde, şayet hâlâ bir gayret yaşıyorsam, o kitabın raflarda yerini alacağını biliyorum. Ne tür bir kitap olacağından ve hangi konuyu işleyeceğinden zerre fikrim yok ama inanıyorum. Bu geceyi atlatıp ertesi sabahın güneşini görebiliyorsam vardır bir hikmeti.

Gerçi insan gözlerini kapatıp o hayallerin hayal olarak kaldığı ama gerçekten daha gerçek geldiği bir dünyaya gitmek için büyük arzu duymuyor değil.

İskelet Çiçeği
Subscribe
Bildir
4 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Salgın Simulasyonuna Göre İlk Vaka Antalya’da Çıkabilir
Salgın Simulasyonuna Göre İlk Vaka Antalya'da Çıkabilir

Salgın Simulasyonuna Göre İlk Vaka Antalya’da Çıkabilir

Sonraki
Şantiye Günlükleri – Bir Havuz Problemi
Şantiye Günlükleri - Bir Havuz Problemi

Şantiye Günlükleri – Bir Havuz Problemi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.