Yıldızları seyretmek için akşamdan sıyırmış olduğum perdenin, sabaha kadar öyle kalması sonucu odama giren sabah güneşi ile uyandım.
( Yıllar öncesinin bir hadisesi)
Pencere yatağımın tam karşısında olduğu için uyanınca direkt o tarafa doğru bakardım. O gün de doğal olarak öyle oldu; ve ilk anda korkudan aklımı kaybedecektim. Sonrasında da kendi kendime gülmeye başladım. Çünkü sadece siyah yavru bir kedi beni seyrediyordu. Hiç unutamıyorum; hayalet ya da başka bir yaratık sanmıştım.
Sonrasında ise o günümün eğlence kaynağı olmuştu. Şöyle anlatayım: Biz insanlar küçük yalnız bir yavru hayvan gördüğümüzde ne yaparız ?
Pamuk gibi oluruz ve onunla ilgilenmek isteriz. Ben de tam olarak onu yaptım. Dışarı çıkıp onu pencereden indirdim. Biraz inceledim ve biraz da sevdim. Çevreye de baktım ayrıca; ama kimseye ait olabileceğini sanmıyordum. Ve üstelik annesi nerededir düşüncesi aklımın ucundan bile geçmedi.
“Sanırım artık benimsin” dedim. Beslemeye çalıştım; ekmek verdim, süt verdim. (Sadece sütü içti) Kısacası Kendimi bir kahraman gibi hissediyordum…
Gün boyunca işlerim olsa da ara sıra uğramayı ihmal etmedim. Arka bahçemden hiç ayrılmıyordu; sanki yeni bir yuva seçmiş ve o yuvayı sahiplenmiş gibiydi. Ve o gün akşama kadar düzenli olarak kontrol ettim. Akşam yine süt verdim. (Hayır demedi tabi) Ve o günün ilerleyen saatlerinde ben yatmaya gitmiştim. Yeni duş almış biraz da yorgun bir vaziyette yatağıma girdim; Ve kedinin yine pencerede olduğunu gördüm. Ama bu sefer uyuyordu. O an çok duygulandım. İçeri alasım geldi; ama annem bu konuda katı kuralları olan birisi olduğu için camı açamadım. Allahtan dışarıda hava çok güzeldi. Ne yağmur, ne kar yağıyordu. Ilık bir hava, açık bir gökyüzü ve o gökyüzü üzerinde ki yıldızlar vardı.
Aradan üç gün geçmişti yanlış hatırlamıyorsam. Annem rahatsız ve hastaydı; dolayısıyla onun vermiş olduğu ruh hali, günün her saatine yansımıştı. Sağolsun bir arkadaşım beni arayıp teselli etmişti. Biraz olsun konuşmak iyi geliyor bu her zaman geçerli bir şeydir ki o zamanda öyleydi…
Günün sonunda o yavru kediyi unutmadım tabi. Ve bir kaseyi sütle doldurup ona götürdüm. Yanıma geldi ve tuhaf bir şekilde hiç yüzüme bakmadı. (Genelde bakardı) İşin tuhaf tarafı süte de bakmadı. Her zaman koşa koşa süt içmeye gelen kedi, bu sefer öyle değildi. Bir tuhaflık olduğu aşikardı. “Hastasın galiba. Zaten annemden dolayı tüm gün modum yoktu; şimdi de sen mi ?” dedim. Ne yapabilirdim bilmiyordum; Bir veterinere çok uzaktık.
Aklıma internetten araştırmak geldi. Tabi o günlerde şu anki gibi fazla bilgi yoktu; ama Kısıtlı da olsa bir şeyler öğrendim ve uygulamak için kedinin yanına gittim.
Ve gördüğüm şey tam olarak şuydu:
Kedi titriyordu. Şuan yazarken bile içim sızlıyor; bir yutkunuyorum… Bunu izlemek çok zordu. O sanki çok üşüyordu. Hiç böyle titreyen bir kedi görmemiştim. Dünya ile bağlantısı kopmuştu sanki. Gözleri yarı açık bir şekilde öylece titriyordu. Ve ben sadece bunun şokundaydım. Ve sonra daha da hızlı tiremeye başladı; kafasını yere çarpıyordu. Gözlerim dolmaya başladı. Buna şahit olmak çok zordu. Daha birkaç gün önce pencereme gelmiş; ” yeni sahibim olur musun ? ” diyordu resmen; ama şimdi ise ” ölüyorum ” diyor.
Aradan biraz süre geçmişti ki titremeyi bırakmıştı. Ardından da kontrol ettim. O ölmüştü. Daha isim bile koyamamıştım. Sadece süt dolu kasesine bakıp “bak sütün burada ama sen onu içemedin” dedim. Ve bir daha içemeyeceği gerçeğini kabullenmeye çalıştım. Epeyce bir süre de sadece boşluğa bakıyordum.
Çok kısa sürede o kadar bağlanmıştım ki ona, bunu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Ama çok zordu. Nasıl öldüğünü de anlamamıştım; belki zehirlenmişti. Yani benim aklıma sadece bu geliyor. Ama bir şekilde artık o benim arkadaşım değildi…