Biraz daha uyusam, saatlerce uyusam, hatta günlerce uyusam,
Sanki her şey düzelirmiş gibi…
Bir bardak daha çay içsem, demlik demlik demlesem, hatta günlerce içime bergamot çeksem,
Sanki her şey düzelirmiş gibi…
Biraz daha gözyaşı döksem, saatlerce ağlasam, hatta günlerce haykırsam,
Sanki her şey düzelirmiş gibi…
Düzelir’ değil de, ‘miş’ gibi.
Sanki olurmuş gibi…
Sanki bir şeyler eksik… Bi’ yarım yok gibi.
Kolum kanadım kırık belki… Yaralıyım belli ki.
Ne tadı var bir şeylerin ne de tuzu… Bazısının ise tuzu kuru.
Dolduruyorum da boşalıyor bi’ çabuktan, eksiliyor bir şeyler illaki.
Dibi delik dünyanın belki… Tamiri yok belli ki.
Bir şeyler ters göremiyorum ama düz’ü bu belki de?
Altı üstü bilmem kaç kare hayatımız bu film şeridinde.
İşitemediğim bir ses, alamadığım bir nefes, ne idüğü belirsiz bir his var içimde,
Sanki ‘şey’ gibi… ‘Şey’ işte…
Hani olur ya öyle, öylesine…
Bir şey’miş’ gibi…
Adını, kaç yaşında olduğunu, hobilerini, nefret ettiklerini, en sevdiklerini bile bilemiyor olsaydın; yine de kendin olabilir miydin? Ne hissedeceğini dahi bilemeyecek olsan; yine de bir şeyler hisseder miydin? Aynaya baktığında kendini tanıyamayacak olsan; yine yeni yeniden kendine ‘merhaba’ der miydin? Yine de kendine katlanabilir ve kendini sevebilir miydin?
Yıllar çabucacık geçiyor, hiçbir şey eskisi kadar önemli, gerekli ve sürekli olmuyor. Ama bunu fark ettiğinde de iş işten, sen senden geçmiş oluyor… İnsanın kendine gelmesi için de bazen sadece elini yüzünü, bazen de kalbini ve beynini yıkaması gerekiyor.
Hayat; aktığı hız olarak cimri, verdiği haz olarak cömert olsun istiyoruz hep. Aksi halde mutsuz oluyoruz?! Güzellikler için şükretmiyor, çirkinlikler için ise bolca küfrediyoruz. Olumsuz her şey için hayatı suçluyoruz da, olumlu ve harika şeyler için aynı hayata bir teşekkürü çok görüyoruz. E, ne de olsa ‘insan’ız?
Hayat herkese eşit davranmıyor. Hepimize farklı saatler sunuyor.Herkese ayrı dilden konuşuyor.Kimseyi kimseye benzetmiyor.Hayat devam ediyor…Herkese ayrı bir kader yazmaya devam ediyor.Veİnsan kendine sormadan edemiyor?!
‘Neden?’
Hayat devam ediyor ve her bir insan hayatın getirdiklerini farklı farklı yaşıyor, değil mi?.
Kiminin cenazesi, kiminin hastalığı, birinin borcu harcı, öbürünün çoluğu çocuğu ve bir yığın derdi var. Kimi saçını başını yaptırıyor, kimi saçını başını yoluyor… Kimi sofrasını donatıyor, kimi o sofraya bir tanecik ekmek koyamıyor… Kimi ülke / şehir geziyor, kimi doktor doktor geziyor… Kimi sefasını arıyor, kimi şifasını arıyor… Kimi görüntüsüyle ateş ediyor, kiminin ocağına ateş düşüyor…
Fakat
Ateş sadece ve illaki düştüğü yeri yakıyor. Çoğu kimse diğerinin halinden anlamıyor, anlayamıyor. Empati yapamıyor. Gerçi empati yapabilenin de elinden bir şey gelmiyor ama en azından kusmuyor, efendice susuyor!
Etrafımızda kimler olursa olsun, bu hayatta yalnızız anacım. Derdimizi tasamızı da, gönlümüzdeki yasımızı da bir başımıza yaşıyoruz. Kendi dört duvarımızda, sessiz odamızda, tuzlu göz yaşımızda yaşıyoruz kendi adımıza. En yakınımızdaki de, en uzağımızdaki de bir yere kadar ortak olabiliyor acımıza, sevincimize. Bu yüzden kimseden bir şey beklemeden, derdimize dert eklemeden yaşamalıyız her bir şeyi. Böylece daha az incinir, kırılırız.
Velhasıl, hayat zor. Gittikçe daha da zorlaşıyor. Ve herkes daha bir yalnızlaşıp, mutsuzlaşıyor. Hal böyle olunca, insanlar da kendilerine onları mutlu edecek, huzurlu hissettirecek şeyler bulmaya çalışıyorlar.İşte bu anlamda ben de kendimi iyi hissettiğim, gündemden, kötü haberlerden, acılardan, sıkıntılardan, dertlerden uzaklaştırıp izole ettiğim şeylere yöneliyorum.
Bunlardan en önemlisi “yazmak”… Yazarak iyileşiyorum.
Okuyorum. Okuyarak iyileşiyorum.
Dua ediyorum, şükrederek iyileşiyorum.
Paylaşıyorum. Böldükçe çoğalıyorum, iyileşiyorum.
Paylıyorum. Hak edeni aşağılamadan, ezmeden ama hakkınca paylıyorum, iyileşiyorum.
Eşimle saatlerce sohbet ediyoruz. Ben anlatıyorum o dinliyor, o anlatıyor ben dinliyorum.
Sonra bahçemdeki maydonozlara, rokalara, çime, börtü böceğe bakıp hayallere dalıyorum.
Hayvan dostlarımla oynuyorum. Onlara isimler takıp, hikayeler anlatıyorum. Dinliyorlar! Çünkü insanda bir türlü var olamayan güzel duygulara sahipler.
Yürüyüş yapıyorum. Etrafı inceliyor, doğayı izliyorum. Bana sesleniyor. “Huzur yanıbaşında” diyor.
Hayır, delirmedim. Güzelleştim. Ruhumu dinlendiriyorum, eğlendiriyorum, hala eğitiyorum ve böylece daha da güzelleşiyorum.
Sen de güzelleş, kendine, seni iyileştirecek şeyler bul ve ertelemeden yap istiyorum güzel okur.
Benden, başka bir şeyler daha okumak istersen diye de buraya linkler iliştiriveriyorum…
Sonra Ağlarım / Yalnızlığın Muhallebi Kıvamı / İklim Diyor Ki
Kitaplı, aşklı, saygılı, vicdanlı, sevgili ve keyifli kal güzel okur.
İklim´in Dora´n