Recep ayı itibariyle başlayan “Üç Aylar”, İslam alemi için oldukça değerli bir zaman dilimidir. Bu süreçte kutsal kitap Kuran-ı Kerim’de yer alan bazı dikkat çekici ayetleri, “100BinDost” projesinden ilham alınarak isimlendirilen “Anlayınca Çok Şey Değişir” blog serisinde bulabilirsiniz.
“O halde yaratanla yaratamayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?” (Nahl, 17-19) mesajı dikkate alınarak ve ayetleri okuyup anlamaya gayret ederek, Ramazan ayının sonuna kadar kitabın tamamlanması hedeflenmektedir. Sure başlıklarına göre sınıflandırılarak paylaşılacak bu seri, bir çoğumuz için farkındalık kazandıracak niteliğe sahip olabilir. Bu yazıda, 200 ayet ile Kuran-ı Kerim’in üçüncü suresi olan Al-i İmran Suresi’nin ayetlerinden bazılarını bulabilirsiniz. Keyifli okumalar!
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
Al-i İmran Suresi ✨
2. Allah ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O, Hayy ve Kayyûm’dur, daima diri ve yarattıklarını gözetip yönetendir. Her şey, onunla varlığını devam ettirir.
5. Şüphesiz gökte ve yerde hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
6. Rahimlerde sizi nasıl isterse öyle şekillendiren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. (O) mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.
8. Onlar derler ki: “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra, kalplerimizi haktan çevirme! Bize yüce katından bir rahmet bağışla. Şüphesiz sen bağışı en bol olansın.”
10-11. Şüphesiz ki son din İslâm’a ve peygamberine dil uzatıp küfre sapıp inkâr edenlerin, güvenip övündükleri malları da, evlatları da, Allah katında onlara asla bir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar cehennemde ateşin yakıtıdırlar. Bunların durumu Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Onlar âyetlerimizi yalanladılar; Allah’ın azabı da günahları sebebiyle, onları yakaladı. Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
13. Bedir’de savaş için birbiriyle karşılaşan iki grupta, sizin için ibret vardır: Onlardan bir grup Allah yolunda savaşanlar, diğeri de inkârcılar idi ki bu Allah yolunda savaşan müslümanlar bizzat gözleriyle kendilerini, onların iki misli görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, hakikat gözü açık olanlar için bir ibret vardır.
14. Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılıp biriktirilmiş altın ve gümüşten ve otlağa salınmış özel besili atlardan; deve, sığır, koyun, keçi gibi hayvanlardan ve ekinlerden yana nefsin istekleri, insanlara süslü ve cazip gösterildi. Bunlar imtihan için verilen dünya hayatının geçici birer nimetidir. Varılacak yerin en güzeli ise Allah’ın katındadır.
15. Ey Resûlüm! De ki: “Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takvâya erenler yani Allah’ın emrine uygun yaşayıp günahtan sakınanlar için Rableri katında, içinde devamlı kalacakları, alt tarafından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve hepsinin üstünde Allah rızası vardır. Allah kullarını hakkıyla görmektedir.”
16-17. O takvâ sahipleri: “Ey Rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru.” deyip sabredenler, imanlarında, söz, niyet ve işlerinde doğruluk gösterenler, Allah’a itaat ederek boyun eğenler, infak eden O’nun rızası için mallarını sarf edenler ve seher vakitlerinde dua edip mağfiret dileyenlerdir.
25. Onları gelmesinde hiçbir şüphe bulunmayan bir gün olan kıyamette bir araya topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese dünyada kazandığının karşılığı tastamam ödendiği zaman, artık Kur’an’dan/ilâhî buyruklardan yüz çevirenlerin halleri nasıl olacak ? Bir düşünseler…
26. Resûlüm! De ki: “Ey mülk ve hâkimiyet sahibi Allah’ım! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü çekip alırsın; dilediğini yükseltir, dilediğini de alçaltırsın; her türlü hayır yalnız senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye kâdirsin.”
Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın !
27. “Gece saatlerinden gündüze katar gündüzleri uzatırsın. Gündüz saatlerinden de geceye katar, geceleri uzatırsın, ölüden diri çıkarır diriden de ölü çıkarırsın, dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.”
30. O gün kıyamette herkes, dünyada yaptığı her hayrı hazır bulacak, işlediği her türlü kötülüğü de… Ama insan işlediği kötülük ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını onu görmemeyi arzu edecek. Allah, sizi azabını hak etmeyesiniz diye kendisine karşı gelmekten sakındırıyor; Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.
42. Vaktiyle melekler Meryem’e de: “Ey Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti, seni baştan beri tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarından seçkin kıldı.” demişti.
45-46. O vakit melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah, kendisinden gelen bir kelime ile şimdiden sana müjde veriyor ki adı, Meryem oğlu İsa Mesih’tir; dünyada ve âhirette itibarlı ve Allah’a yakın olanlardandır.” Melekler, devam ederek dedi ki: “O, hem beşikte iken hem yetişkinliğinde peygamber olarak insanlara hitap edip konuşacak. Üstelik de o, iyilerdendir.”
47. Meryem dedi ki: “Yâ Rabbi! Bana bir beşer eli değmemiş ilişmemiş iken nasıl bir çocuğum olur?” Allah şöyle buyurdu: “Öyle de olsa Allah, dilediğini yaratır. O, bir işin olmasını dilediği zaman ancak, ‘ol’ der, o da oluverir.”
59-60. Muhakkak ki Allah katında İsa’nın babasız dünyaya gelişinin durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra “ol” dedi, o da derhal oluverdi. Bu gerçek, Rabbinden gelmektedir. Artık şüphecilerden olma!
66. Haydi siz, hakkında az bir bilginiz olan şeyde tartıştınız diyelim, peki niçin hiçbir bilginiz olmayan hususta tartışıyorsunuz? Halbuki her şeyi Allah bilir, siz bilemezsiniz.
71. Ey Ehl-i Kitab! Niçin hakkı gerçeği batıl ile örtüp batılı hak diye gösteriyor, bile bile hakkı gizliyorsunuz?
92. Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sadaka vermedikçe asla iyiye hayra, takvâya, Allah’ın rızasına erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilen ve onun mükâfatını verendir.
96-97. Şüphesiz insanların ibadet ve ziyareti için kurulan çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan ilk ev ilk mâbed, Mekke’deki Kâbe’dir. Orada, Kâbe’nin mâbed olduğunu gösteren apaçık deliller ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya gitmeye bir yol imkân bulabilen kimseye, Beytullâh’ı haccetmesi, Allah’ın hakkı olarak o kimseye farzdır.
99. De ki: “Ey Ehl-i Kitab! Artık İslâm’ın gerçekleri gösteren bir din olduğunu görüp bildiğiniz halde, niçin onu eğri göstermeye yeltenerek mü’minleri Allah yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
- İslâm’ın karşısında olanlar veya bunu açıkça söyleyemeyenler, hep bu yolu izlemişler; onu, modernlikten geri koyan bir din olarak ya da Yahudilik veya Hıristiyanlığın taklidi gibi göstermeye çalışmışlardır.
100. Ey iman edenler! Eğer Kitab verilen Hıristiyan ve Yahudilerden herhangi bir gruba uyarsanız onların İslâm’a aykırı hallerini ve yaşayış şekillerini, plan ve programlarını benimseyip kendinizi onlara benzeme ve beğendirme tavrına ve yarışına girerseniz, iyi bilin ki onlar, sizi ve neslinizi imanınızdan ve mânevî değerlerinizden koparıp, birbirinize hasım yapar sonra küfre/kâfirliğe döndürürler.
O Gün Geldiğinde !
106-107. O günde, birtakım yüzler ağaracak, birtakım yüzler de kararacak. Yüzleri kararanlara gelince onlara: “İman ettikten sonra Allah’ın emirlerini tanımayıp inkâra/küfre saptınız ha! İşte küfre sapmanıza/inkâr etmenize karşılık azabı tadın!” denilecek. Yüzleri ağaranlar ise, Allah’ın rahmeti içinde cennettedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
117. İnanmayanların, bu dünya hayatında yaptıkları harcamaların hali; kendi kendilerine zulmetmiş bir topluluğun ekinlerini vurup da onu mahveden, dondurucu soğukluktaki bir rüzgarın haline benzer. Sadaka ve hayırlarının âhirette kendilerine hiç faydası olmaz. Doğrusu Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmektedirler.
119. İşte siz Mü’minler öyle kimselersiniz ki onlar Allah’a ve İslâm’a karşı cephe alanlar, sizleri sevmedikleri halde siz onların peygamberlerini tasdik edip sever ve bütün kitaplara inanırsınız. Onlar ise, ancak size rastladıkları zaman “iman ettik” derler. Kendi başlarına kaldıklarında, size karşı öfke ve kinlerinden parmaklarının uçlarını ısırırlar.
129. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Dilediğini lütfuyla bağışlar, dilediğine adaletinin gereği olarak azap eder. Allah çok bağışlayandır ve çok esirgeyendir.
130. Ey iman edenler! Ribâyı (faizi), hele de kat kat artırılmış olarak hiç yemeyin. Allah’ın azabından korkun/emirlerine uygun yaşayın ki kurtuluşa eresiniz.
134. O takvâ sahibi olanlar, bollukta ve darlıkta Allah rızası için sarf ederler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik yapan ve güzel davrananları sever.
135-136. Ve yine onlar, çirkin bir iş işledikleri veya günahlarla kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten, Allah’tan başka kim günahları bağışlar ki? Bir de onlar, işledikleri günah ve hatalı işlerinde bilerek ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve alt tarafından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle iyi amel yapanların mükâfatı ne güzeldir!
139. Ey Mü’minler! Gevşemeyin ve üzülmeyin. Eğer gerçekten mü’min iseniz düşmanlarınızdan çok üstünsünüzdür.
140. Eğer siz Uhud’da yara aldı iseniz, düşmanınız olan o kavim de Bedir gazvesinde benzeri bir yara almıştı. İşte biz, o günleri bazen galibiyet ve bazen mağlubiyet şeklinde insanlar arasında döndürür dururuz. Bu da, Allah’ın gerçekten iman edenleri ortaya çıkarması ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.
142. Yoksa Allah içinizden cihad edenleri ayırt edip ortaya koymadan, sabır ve sebat edenleri belirleyip meydana çıkarmadan kolayca cennete gireceğinizi mi sandınız?
145. Allah’ın izni olmadan hiçbir kimseye ölmek yoktur. Ölüm vadeye yazılmış bir yazıdır. Kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ibadet ve itaatiyle âhireti ve sevabını isterse kendisine de ondan veririz. Böylece şükrü yerine getirenleri fazlasıyla mükâfatlandıracağız.
158. Andolsun ki sizler ölseniz de öldürülseniz de Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
159. Ey Resûlüm! Genelde ve özellikle Uhud gazvesinde sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette onlar etrafından dağılıverirlerdi. O halde onları affet, onlar için mağfiret dile ve umûma ait iş hakkında onlara danış, artık karar verdiğin zaman da, Allah’a güvenip dayan, onu yap. Şüphesiz Allah kendisine güvenip dayananları sever.
161. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği o şeyle gelir. Sonra herkese kazandığı hiç haksızlığa uğratılmaksızın tastamam verilir.
169-170. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar Rableri katında diridirler ve rızıklanırlar. Hem de Allah’ın kendilerine lütfettiği şehitlik rütbesine kavuşmaları sebebiyle sevinç içerisindedirler. Arkalarından henüz kendilerine şehit olarak katılmamış olanlara da, hiçbir korku ve üzüntü olmayacağını müjdelemek isterler.
179. Allah, mü’minleri içinde bulunduğunuz şu iyinin kötünün ayrılmadığı durumda bırakacak değildir. Nihayet, pis olanı temizden münâfık ve kâfiri, samimi olandan ayıracaktır. Allah, size “gaybı” da bildirecek değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer gayptan onu haberdar eder. O halde Allah’a ve peygamberlerine inanın. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin için çok büyük bir mükâfat vardır.
180. Allah’ın lütfu ile kendilerine bol bol verdiği şeyde infak etmeyip cimrilik yapanlar, asla bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için bir şerdir. Allah’ın verdiğini Allah için verme konusunda cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet gününde boyunlarına ateşten halka halinde geçirilir. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır, bütün mülk O’nundur; her şey, yine O’na kalacaktır. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
185. Her canlı nefis ölümü tadacaktır. Ecirleriniz yaptıklarınızın karşılıkları ancak kıyamet günü tastamam verilecektir. O gün kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı, ancak aldatıcı bir metâ geçici zevk ve faydalanmadan ibarettir.
186. Andolsun ki mallarınız ve canlarınızla fedâkârlığa katlanma hususunda imtihan edileceksiniz; ve üstelik sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve müşriklerden çok incitici şeyler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ üzere olursanız, elbette bu davranış, yapılacak işlerin en değerlisidir.
188. Yapıp ettikleri ile şımaran ve yapmayıp yanılttıkları şeylerle övülmeyi sevenleri hesaba katma, sakın onların azaptan kurtulacakları bir yerde bulunacaklarını da sanma! Onlar için acıklı bir azap vardır.
190. Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ‘birbiri ardınca gelip gitmesinde’ ve uzayıp kısalmasında akl-ı selîm sahipleri için Allah’ın birliğine ve kudretine ait ibret verici deliller vardır.
195. Bunun üzerine Rableri onların dualarına şöyle icâbet buyurdu: “Ben elbette, sizden erkek ve kadın ayırmaksızın hayra çalışan hiçbir kimsenin amelini boşa çıkarmayacağım. Sizler, hep birbirinizden hâsıl olmasınız. İşte dini için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin, mutlaka günahlarını örteceğim ve elbette onları, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” Bu mükâfat Allah tarafındandır. Allah ise sevabın/ödülün en güzeli katında olandır.
196-197. Küfre sapan/inkâr edenlerin görünüşte refah içinde diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni aldatmasın! Bu inanmayanların refahı, pek kısa bir faydalanma ve eğlence! Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır!
199. Gerçekten Ehl-i Kitab’dan öyleleri var ki Allah’a, size indirilen Kur’an’a, kendilerine indirilen kitaplara Allah’a büyük bir saygı duyarak inanırlar. Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir değere dünyalık menfaate satmazlar. İşte onlara Rableri katında mükâfatlar vardır. Elbette Allah, hesabı çok çabuk görendir
200. Ey iman edenler! Nefsinizin arzularına, çeşitli zorluklara, her türlü düşmanlarınıza karşı dayanın, sabır ve sebat yarışına girin, murâbıt olun nöbet halinde imiş gibi bekleyin, cihada hazırlıklı olun ve Allah’tan korkun emirlerine uygun yaşayın ki kurtuluşa eresiniz.