Herkes anlaşılmaz olmayı, anlaşılmaktan daha çok sever ve her zaman anlaşılmama yolunu tercih eder. İşin garip tarafı anlaşılamama durumundan da üzüntü duyar, acı çeker.
Neden? Neden anlaşılmak istemiyoruz?
Sanırım ilk neden; anlaşılmaktan korkuyoruz. Mesela anlaşıldığımız gibi kendimizi daha az güvende hissederiz. Çünkü anlaşılmak bir güven meselesidir ve insanoğluna hiçbir zaman güven olmaz. Anlaşılmak, artık olası saldırılara biraz daha açık hale gelmek demektir. Anlaşılmak, bir savaşta planların düşmanca deşifre edilmesi gibidir ve bunu kimse istemez. Olabildiğine gizlilik ve karmaşıklık en iyi korunma yöntemidir. Doğada tehlike arz eden hayvanlardan mağaralara girmek suretiyle saklanan veya planlar kurarak hayvanı alt eden ilk insanlar, günümüzde en tehlikeli hayvan olan insandan da anlaşılmamak yöntemi ile kendisini koruma ve güvenli alanlarda kalma yolunu tercih etmektedir. Bu durum tamamen hayatta kalma güdüsü ile alakalı bir durumdur.
İkinci neden; anlaşılmak, bir noktada varmak, bitiş çizgisine gelmek gibi değil midir? Peki kim varmak ister ki? Varırsak eğer boşluğa düşeriz. Her gün her dakika tecrübe ederiz, varmanın yarattığı boşluğu. Her zaman bir şeyler isteriz ve isteklerimize ya ulaşır ya da ulaşmayız ama ulaşmak için çabalarız. İstek tatmin edildiği gibi beraberinde boşluk hissi de gelir. Anlaşılmak da bir nevi varmak olduğı için devamında bir boşluk hissi yaratır. İnsan, her dakika tecrübe ettiği bu durumu bildiği için varmak yerine alternatifler üreterek kendisini yolda tutmaktadır zira yolun hazzı daha yüksektir.
Üçüncü neden; oyun oynamayı sevmemiz olabilir. Anlaşılmaz olmak ilişkiler nezdinde en eğlenceli oyundur. Anlaşılmaz olunarak ilgi ve merak devamlı diri tutulur ve insansı duygular yaşatılmaya çalışılır.
Dördüncü neden; Hayatın anlamsızlığına karşı ortaya çıkmış olabilir. Anlamsızlığa karşı çıkarken anlamsızlığın içinde boğulmuş bir yöntem de olabilir.
*Bu metin ortaya çıkarken de anlaşılmaz olunmaya çalışılmıştır:)