Boşlukta hissetmek , acı çekme faslı sona erdiğinde oluyorsa bu acıların ve boşlukta hissetmenin çözülmesi gereken anlamları var demektir . İlk önce boşlukta hissetmenin ve acı çekmenin aynı şey olmadığını fark etmek , anlamak gereklidir . Kendini kontrol etmeye çalışan bir kimsenin , hissettiği keder ve imkansızlık gibi duygular bir süreliğine sona erdiğinde yada kontrolü dışında iyice benliğini sardığında , ya ” bitti artık , ne zaman birdaha başlar bilemem” veya ” bu hayatta yaşamak işkence gibi kasvet beni tamamen sardı ” gibi düşünceler zihnini doldurur . Kendini kontrol etmeye çalışmasının sebebi ise , daha önce bu tarz konularda fazlası ile canının yanmış olmasıdır . Sevincin zıttı ve varoluşunun anlamı olan ” acı ” eğer olmasaydı karşılığı olan ne varsa o da olmayacaktı . Bu döngünün diğerleri ile bağlantısını hesaba katarsak acının yokluğu sadece sevinci değil ; ihtirası , coşkuyu , kıskançlığı , huzuru , aşkı , hazları hatta hiçlik ile boşlukta hissetmeyi bile sona erdirecektir . Boşlukta hissetmenin durumu – hali de aynı böyledir .Demek ki bu kavramların anlamının özünde varolmalarının gerekliliği yatar . Ortaya çıkıyor ki ; ruh hallerimizi oluşturan duygular ( o an ki psikolojik halimiz ) hangi sırayla – sıralamayla gerçekleşirse gerçekleşsin , bizim o zamanlar içinde onlara yüklediğimiz anlamlar ne ise , bu kavramların tanımı da bu yüklenen anlamlar olucaktır . Sonuçta anlaşılıyor ki hissettiklerimizi , ruh halimizi hangi seviyede duygu yoğunlukları ile tezahür ederse etsin fazla abartmaya , kutsallaştırmaya / yüceltmeye lüzum yoktur . Her ne olursa olsun gelecek ve geçecek , hemde o anları yaşarken bizde bıraktığı etkiler sonuçlanmadan devamı gelecek . Bu yaşamın gerekliliğinin bir parçası olmakla beraber bundan kurtuluşta yoktur .
Eskiden yaşamış olan birçok düşünür , mucit , filozof , devlet adamı , yazar ve tarihçilere bakacak olursak ; aslında büyük çoğunluğunda ortak diyebileceğimiz noktalar – özellikler buluruz . Tabi bunu bulmak için , anlayış kabiliyeti ile bakmak ve inanmaktan çok anlamaya uğraşarak ayrıntıları görebilmek gereklidir . Ortak noktalarına ve benzer özelliklerine gelirsek , bu kimseler dünya üzerinde çok küçük bir azınlığı oluşturmuştur bilinen insanlık tarihi boyunca …Ve önemli kısmı yaşamları boyunca acı içinde hayatlarına devam etmiş , çile çekmiş , diğer insanlar veya çevreleri tarafından zaman zaman yanlış anlaşılmış kimselerdir . Öyle ki ; ortaya koydukları düşünceler , yazdıkları kitaplar , yaptıkları buluşlar , birçok zaman fedakarlıklarla birlikte bedel ödeyerek oluşturdukları fikir akımları ile beraber kitleleri peşinden sürüklemeleri gibi özellikleri bu dünya insanlığının azınlığını kapsayan büyük kimselerin ne kadarda değerli olduklarını , kolay kolay bu tarz kimselerin ortaya çıkmayacağını ve ne yazık ki değerlerinin tam anlamıyla bilinmediğini gösteriyor . Ama , onlara baktığımız zaman yine birçoğunda görürüz ki , değer görme beklentisi , övülmeyi isteme duygusu , maddi yönden iyi kazanç sağlamak ve hatta doğru anlaşılmayı beklemek bile bu büyük şahsiyetlerin istedikleri içerisinde olmamıştır . Çünki zaten bu insanları büyük yapan özelliklerin başlıcası ; yaptıkları işi , uğraşlarını , verdikleri mücadeleyi ortaya koymama / koyamama yada yaptıkları şeyi yapmama gibi bir seçeneklerinin olmamasıdır . Yapıları – fıtratları gereği bu tarz nadir görülen şahsiyetler öyle ruhlara sahiptir ki o ruhlar ile diğer çoğunluğu oluşturan insanların ruhları arasında dağlar kadar fark vardır . Erdemlilik ve dürüstlük çatısı altında , yaptığı işi çoğunluğa izah etmeye uğraşmaktansa sonucu ne olursa olsun , doğru bildikleri , yanlış olmadığına inandıkları şeyi yapmaya devam eder bu büyük ruhlu dünya azınlığı … Yazı yazmadan duramamak , keşfetme arzusunu bastırmaktansa yaptığı keşif uğrunda canını vermek , yanlış giden bir durumu düzeltmek için kökten yenilik / değişim yapmak ve bu uğurda her türlü eziyete katlanmak , ileri sürdüğü fikir akımının gerekliliğinden eminse son nefese kadar yanlış anlaşılmaya tahammül etmek , kimi zamanda dünya mirasından sayılacak bir eser oluşturduğu halde bunu göremeden son nefesini vermek …İşte bu gibi sebeplerden dolayı azınlığı oluşturan erdemli / dürüst kesim bilinen insanlık tarihi boyunca hep az olmuş her zaman azınlığı oluşturmuştur . Ayrıca ismi bilinenler kadar ismi bilinmeyenler de yok değildir . ” İdeolojisi , inandıkları , yaşam şekli , tavırları farklı olsa bile ” deyimi bu insanlar için gerçek veya doğru olmaz tam anlamıyla …Zaten bu yukarıdaki deyim , onların ortak özelliklerinin parçalarını oluşturur ve düşünceler / fikirler değişip dönüşmesine rağmen bu tarz kişilerin tarihte bıraktıkları izler , bizim şuan ki halimize olan etkileri ve bizlerin çoğunun birçok şeyi yanlış anlaması , yanlış anlaşılmasını sağlaması ile bu yanlış algılamaya kapılıp anlamadan inanan ruhu / zekası küçük çoğunluk gösteriyor ki vefalı – tarafsız – nitelikli olabilmek gibi kavramlar yüzyıllardır belki de binyıllardır mumla aranıyor . Biraz önce de dolaylı yoldan bahsettiğimiz gibi , bu tarz beklentiler içinde olmak akıl karı değil . Geçmişte , şu anda ve gelecekte doğru olan en önemli şeylerden biride ; ” Yaşadığın anın farkında ol , şayet farkında olursan ve buna alışırsan geçmişte de , bugünde de , gelecekte de hayal kırıklığına uğramaz ve kendine de , hiçbirşeye de gereğinden fazla anlam yada değer yüklemezsin ” . Bir başka önemli husus ta şu olabilir ; ” Ancak bu ruh hali ve duygusal tutarlılıkta ki biri , kendinin ve insanlığın iyiliği için gerçek anlamda olağanüstü işler yapabilir ” . İsminin hatırlanması , ödüller almak , çok tanınmak , zengin olmak gibi dertler den sıyrıldığı için böyle kişilikler , yaptıkları işe tam anlamıyla hatta ” ölümüne ” denilebilecek tarzda tutunurlar . Devam ederler … devam ederler …son nefeslerinde bile ölmeyi öğrenirler .
Kendimize iyilik mi yapmak istiyoruz ? O halde bütün fanatikliklerden , aşırılıklardan , vefasızlıktan , her türlü intikam hissi ve kıskançlıktan daha doğrusu kalbinin derinliklerinde yatan gerçek sana zarar veren ne varsa , ruhunun derinliklerin de keşfetmeyi beklediğin ihtiyacın olan gerçek özbenliğine acı çektiren ne varsa …Hepsini bırak ! Tamamını terket ! Nefes al ! Sahip olma isteğine bağlı bir ömür geçirmektense ; sahip olmanın ötesinde sonu olmayan iç alemine yönel ve keşfetmenin uçsuz bucaksız vadilerinde , ormanlarında , okyanuslarında gerçek lezzeti – çıkarsız aşkı yaşa . İhtiyacın olan herşey zaten sende ama onları bulman gereklidir ve bulurken o bilinmezliklere karşı duyulan korkuda yokolup gidecektir . Yerini ise , en yüksek enerji olan kalıcı aşkın enerjisi alacaktır . Son olarak ta belirtmeliyiz ki ; ne kadar bırakırsan o kadar rahatlarsın , ne kadar terk edersen o kadar özgürleşirsin . Duygularımız , isteklerimiz , amaçlarımız , yaşama sebebimiz her ne ise bunları oluştururken kendimize karşı dürüst olalım , ne istediğimizi bilelim , gerçek mahiyetlerini anlamadığımız hazlara sürüklenmenin getirisi çok acı oluyorsa , o zaman bizde ihtiyacımız olana , kendi iç alemimize , öz benliğimize doğru yola çıkar keşfetmeye başlarız .