Tarih adları çokça geçen bununla beraber pek fazla tanınmayan kaşifler, yöneticiler, askerler, yerleşim yerleri vs. ile doludur. Günümüzde isimleri zikredilse bile ne yaptıkları pek bilinmez. Bu yazımda işte bu isimlerle dolu Amerika tarihine dalıyoruz. Bizleri köle ticaretinden tutun da iç savaşa kadar giden ilginç olaylar zinciri karşılıyor. Hepimizin bildiği kadarıyla Avrupa’nın yükselişi coğrafi keşiflerle başlar ve Rönesans dönemi ile devam eder. Coğrafi keşiflerle başlayacak olan bu yolculuğumuzda, Amerika’yı keşfedecek, bir bağımsızlık savaşı yaşayacak ve ABD’nin kuruluşuna tanıklık edeceğiz. Keyifli okumalar diliyorum.
Keşif Öncesi Amerika Kıtası
Bu kısma Columbus öncesi Amerika da denir. Amerika yerlilerinin kıtadaki hakimiyetinin, yaşamlarının Avrupalı devletler tarafından ellerinden alınmasıyla sona eren dönemdir. Keşfe kadar kıtada yaşayan toplumlara genel bir çerçevede baktığımızda, yerli halkların Eski Dünya’dan (Avrupa, Asya ve Afrika), en azından Avrupa’dan teknolojik olarak geride olduğunu görüyoruz. Yerleşik hayata geçtikten sonraki dönemdeler diyebiliriz. Orta ve Güney Amerika’da Maya, İnka ve Aztek gibi gelişmiş uygarlıklar olsa da Kuzey Amerika’da kabile hayatı diyebileceğimiz ilkel bir hayat yaşanıyor. Doğal kaynakların gayet bol olduğu bu coğrafyanın keşfedilmesiyle birlikte bu yerlilerin büyük bir kısmı kıyıma uğrayacak ve sakin hayatları tamamen değişecekti. Bu süreç 15. yüzyılda coğrafi keşifler ile başlayacak ve Yeni Dünya adeta yanlışlıkla bulunacaktı.
Coğrafi Keşifler
Bu deniz aşırı seferlerin sebepleri arasında başlıca sebep olarak ekonomi gösterilebilir. Gemiciliğin gelişmesiyle birlikte Doğu ile Batı arasındaki ticaret hacmi daha da büyümüştür. Batı’dan Doğu’ya giden gemiler kendilerine yeni bir yol aramaya başlamıştır. Hristiyan misyonerliğinin de etkisiyle cesur gemiciler bilinmeyen denizlere açılmaya başlamışlardır. Temel amaçları Hindistan’a farklı bir yoldan ulaşmaktı. Bu süreçte Afrika’nın bilinmeyen batı kıyıları ve Ümit Burnu keşfedildi, Hindistan’a Afrika’nın etrafından dolaşılarak gidilen yeni bir yol bulundu. Bu yeni yolun tercih edilmeye başlanılmasıyla Osmanlı ekonomik olarak zarar görmeye başladı. Süveyş Kanalı’nı açma fikri doğdu ancak hayata geçirilemedi. Neyse konumuza geri dönelim. Hindistan’a yeni bir yol arayan kaptanlarımızdan birisi de meşhur Christopher Columbus’du. Kendisi Amerika kıtasını bulmuş ancak buranın yeni bir kıta olduğunun farkına varmamış ve Hindistan’a geldiğini düşünmüştür. Kızılderililere “Indian” (Hintli) denilmesinin sebebi de budur. Daha sonra Amerigo Vespucci buranın yeni bir kıta olduğunun farkına varıyor ve kolonileştirme süreci başlıyor. Bu yeni kıtaya “Amerika” adının verilmesinin nedenlerinden birisi de kâşifin adıdır.
Amerika Kolonizasyonu
Christopher Colombus bu seyahatlerini İspanya İmparatorluğu adına onun finansmanı ile yapıyordu. Amerika kıtasına yaptığı ilk seyahatte Karayip Adaları’na çıkmıştır. 1492-1493 yıllarında yapılan bu seyahatle birlikte İspanya İmparatorluğu yeni keşfedilen bu yerlere el koymaya başladı. Yerli halkı köleleştirdi ve doğal kaynaklara el koydu. Bir taraftan da Portekiz, Amerigo Vespucci ile Amerika’da yeni yerlere çıkıyordu. 1493 yılında Papa bu yeni toprakların tamamını Hristiyanlaştırması karşılığında İspanya’ya verdi. Bu durum haliyle anlaşmazlıklara sebep oldu ve 1494 yılında yeni Papa’nın onayladığı Tordesillas Antlaşması bu iki ülke arasında yapıldı. Bu antlaşmaya göre Cabo Verde Adaları referans alınarak bir meridyen çizilmiş, meridyenin batısı İspanya’ya doğusu Portekiz’e verilmiştir. İspanyol Konkistadorlar (bir nevi komutan) Hernan Cortes ve Francisco Pizarro önderliğinde Orta Amerika’da yayılmaya başladılar. Santo Domingo, San Juan, Porto Riko, Veracruz, Panama City, St. Augustine şehirleri kuruldu.
Meksika’nın ele geçirilmesiyle Aztek ve İnka İmparatorlukları yıkıldı. İspanya, hakimiyeti altındaki bölgelerde çok katı bir şekilde misyonerlik faaliyetleri yürüttü ve yerli halkı köleleştirmeye devam etti. Avrupa’dan bu yeni dünyaya yoğun göçler başladı. Bu göçlerle gelen bulaşıcı hastalıkların da etkisiyle bölgede ani bir nüfus düşüşü yaşandı. Kutsal Roma Germen İmparatoru, Cortes’in başına buyruk hareketlerine engel olmak için Mendoza’yı Amerika’ya gönderdi. Bunun üzerine Cortes 1540 yılında İspanya‘ya geri döndü. 2 yıl sonra da imparator köleliği yasakladı ve yerli halkı kendi halkı ilan etti. Bu sırada deniz gücüne sahip olan diğer ülkeler İngiltere, Fransa ve Hollanda, Tordesillas Antlaşması’na itiraz etmeye başladılar. Bu ülkeler de salgın hastalıklar nedeniyle boşaltılan şehirlere yerleştiler ve Orta Amerika’dan çok kuzeye yöneldiler. Onlar da burada kendi kolonilerini kurmaya başladılar. Bu sırada kölelik yasaklansa bile pek uygulanmadı ve yerli Amerikan nüfusu o kadar azaldı ki neredeyse yok olma noktasına geldi. Bunun üzerine Afrika’dan Amerika’ya köle satılmaya başlandı. Buna transatlantik köle ticareti denilmiştir. Gemilere üst üste bindirilen Afrikalı köleler, binlerce kilometre bu şekilde seyahat ettiler. Amerika’ya vardıklarında hayatta kalanlar, ölen yerli halkın yerine çalıştırılmaya başlandı.
Kuzeydeki Çekişme
18. yüzyıla gelindiğinde Amerika kolonizasyonu sürecinde ülkeler arsındaki anlaşmazlıklar artık had safhaya gelmişti. Bu anlaşmazlıklar en sonunda dünyanın ilk küresel savaşı olan Yedi Yıl Savaşları’nda patlak verdi. Prusya, Britanya ve Portekiz bir tarafta, Fransa, Avusturya, Rusya ve İspanya bir tarafta yer aldı. Britanya, Avrupa karasında savaşmamak için Prusya ile müttefik olmuştu. Atlantik’de gemilerini bir bariyer gibi kullanacak ve Fransa’nın Amerika’ya asker göndermesine engel olacaktı. Bunu bilen Fransa da sömürgelerine asker göndermek yerine Avrupa karasında savaşı kazanarak barış antlaşmasında sömürgelerini korumayı amaçlıyordu. Savaşın sonunda Britanya ve Prusya istediklerini elde etmişlerdi. Britanya’nın denizlerdeki ve Amerika kolonilerindeki hakimiyeti perçinlenmişti. Prusya’nın ise Avrupa karasındaki hakimiyeti artmaya devam ediyordu. Fransa ise Hindistan’daki sömürgelerini Britanya’ya devretmek zorunda kalmış ve 1789’da gerçekleşecek olan ünlü Fransız Devrimi’ne giden süreç başlamıştı. Savaşın ekonomik yükünü Amerika’daki On Üç Koloni’ye dayatmaya başlayan Britanya da Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın fitilini ateşliyordu.
On Üç Koloni ve Bağımsızlık Savaşı
On Üç Koloni, Britanya’nın hakimiyeti altındaki doğu kıyısında bulunan yerel yönetimlerdir. İlk olarak 1607 yılında Virginia kurulmuş, 1733 yılında da son olarak Georgia kurulmuştur. Bu kolonileri oluşturan nüfus zamanla Avrupa’dan Amerika’ya göç eden insanlardır. Yani Amerika’nın asıl yerlileri olan Kızılderililerin kurdukları bir yönetim değildir. Kendi içlerinde ayrı yönetimleri olan bu koloniler, toplamda Britanya’ya bağlı idi. 1754 yılında Benjamin Franklin, Albany Kongresi’ni kolonileri birleştirmek için topladı ancak başarılı olamadı. Yedi Yıl Savaşları’ndan sonra ekonomik olarak yıpranan Britanya, bu kolonilere uyguladığı vergileri artırmaya başladı. Bu sırada kolonilerde Britanya karşıtlığı başladı ve bağımsızlık fikirleri baş gösterdi. Son olarak Britanya çaya da aşırı bir şekilde vergi getirince 16 Aralık 1773’de “Boston Çay Partisi” olayı gerçekleşti. Bu olayda, kolonilerin vatandaşları Kızılderili kılığına girdi ve Boston Limanı’ndaki gemilerde bekleyen tonlarca çayı denize dökerek vergiyi protesto etti.
Bunun üzerine Britanya Boston Limanı’nı kapatıp çaydan edilen zararı kolonilerden karşılamaya kalkınca On Üç Koloni 1775 yılında Britanya’ya karşı ayaklandı. New Hampshire, Massachusetts, Rhode Island, Connecticut, New York, New Jersey, Pensilvanya, Delaware, Maryland, Virginia, Kuzey Karolina, Güney Karolina ve Georgia ABD’nin kurucu eyaletleri olarak tarihe geçtiler. 4 Temmuz 1776’da On Üç Koloni bir araya gelerek Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzaladı ve bağımsızlıklarını ilan etti. Günümüzde 4 Temmuz Amerikan Bağımsızlık Günü olarak her yıl kutlanmaktadır. Bu ayaklanma, Fransa, İspanya ve Hollanda’nın kolonilere destek vermesiyle bir savaşa dönüştü. Savaşın sonunda; Britanya, ABD’nin bağımsızlığını tanıdı, Kanada’da Britanya hakimiyeti devam ederken Florida da İspanya hakimiyetine girdi. Savaş boyunca kolonilerin Kıta Orduları Başkomutanı olan George Washington, savaştan sonra yapılan seçimle 1. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçildi. 2 dönem boyunca başkanlık yaptı. 3. dönemde aday olmadı ve böylece 2 dönemden fazla başkanlık yapmama geleneği başladı, John F. Kennedy döneminde ise bu gelenek yasalaştı.
Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında kurulan ABD, sınırlarını batıya doğru genişletmek istiyordu. 1803 yılına gelindiğinde ABD’nin 3. başkanı Thomas Jefferson, Fransa hakimiyetinde bulunan Louisiana topraklarını 15 milyon dolar karşılığında Napolyon Bonapart’dan satın aldı. Bu satın alım ABD’nin hem toprak olarak hem de ekonomik olarak neredeyse iki kat büyümesini sağladı. Bu topraklar daha sonra Arkansas, Missouri, Iowa, Oklahoma, Kansas, Nebraska, Minnesota, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Meksiko, Teksas, Montana, Wyoming, Colorado ve Louisiana eyaletlerine bölündü. 1823 yılında ise Başkan James Monroe, Monroe Doktrini’ni açıklayarak Avrupa devletlerinin ABD’ye müdahale edemeyeceğini ve Amerika’da sömürgecilik yapamayacağını duyurdu. 1867’de Alaska 7.2 milyon dolar karşılığında Rus İmparatorluğu’ndan satın alındı ve 1898’de Hawaii’nin de ABD’ye dahil olmasıyla ABD sınırları günümüz sınırları şeklini almaya başladı.
Amerikan İç Savaşı
19. yüzyıla geldiğimizde ABD’de kölelik kaldırılmaya başlanmıştı. Ekonomisi sanayiye dayalı olan kuzey eyaletleri Afro-Amerikalı vatandaşlara yeni haklar vermeye başlamış ve köleliği yasaklamıştı. Batıda da yeni kurulan eyaletlerde kölelik yasaklanıyordu. Tarım ekonomisinin hâkim olduğu güney eyaletleri bu durumdan rahatsız oluyorlardı. Çünkü iş güçlerinin büyük bir kısmını Afro-Amerikalı köleler oluşturuyordu. Sıranın kendilerine de geleceğini düşünüyorlardı. Bu sırada başkan adayı Abraham Lincoln köleliği tamamen kaldırmayı vadediyordu. 4 Mart 1861’de 16. Başkan olarak görevine başladı. Lincoln başkan seçilir seçilmez 7 güney eyaleti, Güney Karolina, Mississippi, Florida, Alabama, Teksas, Georgia ve Louisiana, Jefferson Davis önderliğinde bağımsızlığını ilan etti ve Amerika Konfedere Devletleri kuruldu. Daha sonra Virginia, Arkansas, Kuzey Karolina ve Tennessee eyaletleri de Amerika Konfedere Devletleri’ne katıldı. Bunun üzerine Başkan Abraham Lincoln, Amerika Konfedere Devletleri’ne savaş ilan etti ve Amerikan İç Savaşı başlamış oldu. Başlarda bir yıpratma savaşı şeklinde devam eden savaşta Lincoln üstünlüğü ele geçirdi ve 1865’de Amerika Konfedere Devletleri yenildi, tekrar ABD ile birleşti.
Savaş sonunda tüm ülke genelinde kölelik yasaklandı ve Afro-Amerikalılara haklar verildi. Bu vakte kadar dengeli olan kuzey ve güney ekonomisi arasında denge savaştan değişti ve kuzey ekonomisi güneye tamamen üstünlük sağladı. İş gücünü kölelikten alan güney ekonomisi çökme noktasına geldi. Tepki olarak beyaz üstünlüğünü savunan “Ku Klux Klan” adlı ırkçı topluluk kuruldu. Tüm bunları hazmedemeyen bir güneyli, Lincoln’ü tiyatro izlediği sırada başından vurarak öldürdü. Başkan Lincoln, en iyi ABD başkanlarından birisi olarak tarihe geçti. ABD “yeniden yapılanma” dönemine girdi ve güney eyaletlerinde ırkçı eylemleri önlemeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Afro-Amerikalılara verilen hakların geri alındığı ve toplumda beyazların üstün tutulduğu Jim Crow yasaları yürürlüğe girdi, 1950-1960’lı yıllara kadar da yürürlükte kaldı.
Bir anekdot, ABD bayrağındaki kırmızı ve beyaz 13 çizgi kurucu On Üç Koloni’yi, 50 yıldız ise 50 eyaleti temsil etmektedir.
Kapak fotoğrafında, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda askerlere yol gösteren bir çiftçi betimleniyor.