ALTINCI BÖLÜM: YAZARIM DERSEM YAPARIM

Kaynak belirtilmedi

 

“Niye hep diyalogla başlıyor ki abi yok mu giriş yapacak başka cümle?”
“Nebiliyim oğlum vardır illa ki de böyle seviyor demek ki. İlerle bakalım bizimle ilgili bir şey var mı?”
“İlerleme belki başta vardır.”
“Zaten biz olmasak yazcak neyi var a*k?”
“Ne var oğlum kız yazıyo işte illa dalga geçiceksin, yüksek sesle okuma bari herkes duymasın.”
“Herkesin duymasını istemiyorsa paylaşmasaydı abi.”
“Oğlum biraz sakin ol artık lan deli misin sanki kız mı dedi yüksek sesle okuma diye, millet rahatsız olmasın diye dedik. Dalga geçmeden oku.”
“Amma korudun arkadaşını a*k. Burda yazdıklarının hepsi gerçek midir ya peki arada salladığı da oluyordur dimi?”
“Muhtemelen oluyordur hikaye gibi bişe sonuçta geçen başını da okuman lazım demişti. Gerçi okumadım vardır belki tanıdık senaryolar.”
“İfşa olmayalım da a*k”
“Okur musun artık?”
“Dinle.”

***
“Eesi böyle oldu işte çok bir şey olmadı yani. Gittim konuştum hocayla geçirmedi.”
“Nasıl oldu kızım anlatmadın ki bir şey.”
“Kaldım kızım kaldım bırakıyorum işte okulu thats ıt.”
“Altı yıl boşa mı okudun yani şimdi?”
“Biraz öyle oldu evet.”
“Kaç yıldır bırakıcam diyordun zaten bugüne kısmetmiş demek ki.”
“E babalar sözünü tutar.”


Bu aralar her lafın arkasına babalar sözünü tutar dediğim için yine göz devirmeceleri gördüm kızlarımın yüzünde. Alışmıştım artık ama bazen de tabi insanın bir s**tir çekesi geliyor. 
Bir süredir görüşemediğimiz için hayatlarımızda ki gelişmeleri aktarıyorduk birbirimize, buluşma konseptimiz buydu. Her gün konuşsak da tepkilerimizi görebilmek adına aynı şeyleri yeniden konuşmamız gerekiyordu. Bazen deli gibi sıkabiliyor bu aslında ki bence her kız bazen böyle hissediyordur. Zamanla bunu da aşacağımıza inanıyorum ama. Tıpkı tuvalete tek başımıza gitmeyi öğrendiğimiz gibi.
Üstünden geçeceğimiz konularsa Ezgi’nin iş hayatı, benim aşk ve okul hayatım, Bihter’in kız kardeşi ve Yeşim’in annesiyle kavgasıydı. Bugün ikisine de tek tek soru sorup en ilgili arkadaş olmaya karar vermiştim çünkü bazen sohbetleri kaçırıyordum ve o zamanda doğru düzgün yorum yapamıyordum.


“E yani şimdi nolucak Ezgi gircek misin işe girmicek misin?”


Kız tabi benim bir anda ilgili konuşmama şaşırmıştı çünkü daha sipariş vermek için menüye bakıyordu.


“Aşkım yok girmicem de ne alaka şimdi?”
“Parası iyi girmen lazım.”
“Asgari veriyor zaten kanka.”
“Tamam işte iyi, hiç paradan iyidir.”


Biraz bekleyip beni onaylamasını bekledim ama onaylamadı. Sanki ev geçindiriyoruz.


“E niye girmeyeceksin peki?”
“Çünkü kendim gibi hissedebileceğim bir iş değil bu en başta bu yüzden. Sonra sabit bir iş değil ben başta sabit bir iş sanıyordum ama sürekli dolaşmam ve insanlara banka kartı aldırmam lazım. (banka işinden bahsediyoruz da) Bu da beni bankacı değil pazarlamacı yapıyor, üstelik göze hitap etmem gerekecek bir işte çalışmak istemiyorum artı parası da herhangi bir işle aynı. Bir iki artısı var diye içime sinmeyen bir iş yapmayı istemedim bende.”


“Kesinlikle katılıyorum bak bana çalışıyorum da ne oluyor günde yüz tane adam bulmak zorundayım. Konsomatrisler bile benim kadar adam bulmak zorunda değil. Buna rağmen de hala annem sen sanki çok çalışmıyorsun gibi geliyor bana diyor…”


Gülüşmeceler.
Yeşim’in şuan tam tanımını yapamadığım ama halkla ilişkiler gibi bir işi var ve her gün bir sürü insana Linkedn’dan ulaşması gerekiyor. Ona işini anlatırken boş adam işi demiştim. Sözlerimin arkasındayım.


“Annen belki de kendisi çalışmayı denerse her şey daha güzel olabilir.”


Bana laf gelmesin diye hemen kızın annesini zorbalamaya başladım.


“Çalışıyor zaten kanka.”


Bu bilgiyi unutmuştum.


“Evet ama en azından bir işin var.”


Bihter bir süredir işsiz olduğu için aynı pozisyondaydık ama aramızda en işkolik oydu aslında. Neredeyse tanıdığım zamanlardan beri bir yerlerde çalışıyordu.


“Sen de iyi ki iki gün işsiz kaldın a*k.”


Dönüp bana boğazlayacak gibi baktı. İyi arkadaş olmaya karar verdiğimi hatırlayıp hemen ona kız kardeşini sordum. 


“Senin kardeş napıyo başa bela mı yine?”


Bu sefer öldürecek gibi baktı. Ama bundan korkmadım çünkü normali buydu.


“Gerçekten saçlarını yolmamak için zor duruyorum artık. Hiçbir şekilde zararım dokunmuyorken bile gelip bulaşıyor. İşte onu anlatacaktım, dün oturuyoruz odada ben de ders çalışıyorum yine KPSS onun da uyuması gerekmiyor aslında ama yine de ışığı kapattırmak istiyor. Ben de güzellikle söyledim çalışmam gerektiğini falan. Neyse bu kalktı kapattı ışığı ben de geri açtım. Birkaç kere tekrar etti durum. Sonra neyse açık kaldı ışık. Bu da kapamadı ama bana baktı bi süre sonra kolumu ısırdı a*k. 22 yaşında koca kız kolumu ısırdı inanabiliyor musunuz ya?”


O cümlesini bitirmeden ben ağzımda ki mocha yı püskürtmüştüm bile.


“NE?!”


Yeşim’in çığlığıyla da herkes dönüp bize baktı, maalesef püskürüklü ve çığlıklı berbat bir masa olmuştuk. Bihter de kendini tutamayıp güldü. 


“E peki sen ne yaptın sonra?”
“Bende onun bacağını ısırdım.”


Bu işin ideali varsa o da budur ya. Bu kızın kardeşiyle ilgili her anısında bunu daha iyi anlıyorum ben. 


“Boşver en azından sende onu ısırmışsın sadece ısırılan taraf olsaydın bir tane de ben ısırırdım seni.”


İyi arkadaş olma planım işe yarıyor gibiydi çünkü o da gülmüştü. Bazen gerçekten herkesin aynı anda güldüğü anlarda kendimi yenilmez hissediyorum. Başıma gelebilecek her şeyin üstesinden gelebileceğimi ve hayatın ne olursa olsun güzel olduğunu. Ama herkes evine gidince bu his de geçiyor bir süre sonra. Sevgimin anlık olmasından değil de galiba beraber olmaktan gelen bir güç var gibi.


“Ee sen anlat biraz naptın halledebildin mi içsel sıkıntılarını?”


Ezgi elimi tutup sormuştu soruyu bana. Fiziksel temasın köpeği olduğumu bildiği için mi, içinden geldiği için mi yoksa temas etmek insana seretonin salgılattığı için mi bilmiyorum. Ne olursa olsun işe yarıyordu. 


“İçsel sıkıntılarımı halledemiyorum çünkü her gün bir yenisi ekleniyor. Okulu biliyosunuz evde de durumlar aynı zaten.”
“O lavukla ne oldu?”
“Hangisiyle?”
“Ya SABIR!”
“Tamam tamam şakaydı. Bir şey olmadı konuşmayı bitirdik işte tamamen biliyorsunuz.”
“Biliyoruz da detay bilmiyoruz.”


Yeşim’in detay merakı…


“Yani kısaca anlatayım, ikimiz de kendi kulvarımızda iyi insanlarız, benziyoruz, hatta benzer şeyler dinleyip benzer şeylere gülüyoruz falan ama olmadı sonuçta. Ben onun beni yanlış anladığını zannettim o da kendini bana yanlış tanıttığını sandı. Halbuki ortada böyle bir şey de yoktu bende bir anda bitirdim. “
“O ilişki mi istiyodu noldu?”
“Yoo istemiyodu.”
“E hani sende istemiyordun zaten ilişki hemen noldu?”
“Öyleydi zaten hem o kadar zamanda ne ilişkisi daha yeni tanışmışız falan.”
“E peki noldu yani?”
“Ebenin a*ı oldu Bihter nolcak işte o da sanmış ben ilişki istiyorum.”
“Küfretme öldürürüm seni.”
“Tamam aşkım ama öyle oldu işte.”
Yeşim:” Bir halt anlamadım bu işten. Nasıl biriydi anlat bari.”


Güzel soru. 
Aslında çok iyi tanıyor sayılmazdım öğrendiğim bilgileri de unutuyordum zaten mesela en sevdiği renk falan ki bence herhangi bir insanı tanımanın yolu renkten falan geçmiyor. Yalnız kaldığında ne dinliyor, etrafında ki insanlara göre kılıf değiştiriyor mu, (farklı arkadaş gruplarında değişen sohbetlerden bahsetmiyorum, insanlara yaranmak için kendinden ödün veriyor mu gibi) hayatıyla ne yapmak istiyor, neye gülüyor… (en önemlilerinden biri) Bence önemli olan bu tarz soruları sormak ve maalesef insanlara bunu hemen soramıyorsunuz. Ya çok felsefi gelir ya da ne alaka şimdi olur. Bunlar zaman içinde kendini gösterebilen şeyler. Benim genelde bu kadar vaktim olmuyor hemen bittiği için.
Yeşim’in sorusuna da bu sebeple yüzde yüz bir cevap veremezdim. Çünkü ne standart soruları sormuştuk ne de birbirimizin en derin sırlarını biliyorduk. Sadece eğlenmiş ve birbirimizi yanlış anlamıştık.
Bunlar dışında iyi biriydi, arkadaşlarına ailesine değer veriyordu, hayvanlarla arası iyiydi, fotoğraflarda gülümsüyordu ki çoğu erkek anlamsız bir şekilde her an mevzuya gider gibi bakar fotoğraflarda. Tipi fena değildi ama hiçbir zaman tipe önem veren biri olmamıştım zaten. Ağzı laf yapıyordu, yerine göre tehlikeli ama çekici bir şeydi bu herkes yapamaz ama her yapanla da olmaz gibi. Rahattı ama bir yandan da rahatlığımın arkasında dertli bir adam yatıyor havası vermeyi seviyordu. Muhtemelen her zaman böyle değildi o da her şeyi dalgaya vurmaktan standart hislerini kaybetmişti benim gibi. Çoğu açıdan tatlıydı, cömertti, konuşkandı. Tabi bir yerde aslında standart bir erkekten çok da farklı değildi bakıldığında ama belki de herkese hitap etmiyordu bilemiyorum. Başkalarıyla da konuşuyordu, ilişki sorumluluğuna hazır olmama bahaneleri arkasındaydı ama tüm dünyanın hem fikir olduğu iki şeyden biri Hitler’in kötü biri olduğu (opsiyonel) diğeri de gerçekten yapılmak istenen şeyin önünde hiçbir şeyin duramayacağıydı. 
Yine de insan kendini bütünüyle açabildiği biriyle iletişimini kesilmesini istemez genelde. Yanındayken her halimizle davranabileceğimiz insanları tesadüfen ya da makarasına bile olsa bulmuş olmak iyi bir şey.
Ama günün sonunda olmayacağı belli olan bir şey için çabalamamak en iyisiydi. Herkesin arkadaş kalamayacağını geç de olsa öğrenmiştim. Kendim gibi olduğumda yargılanacağımı öğrenmem gibi. Bu yüzden herkes gibi oldum ve ondan sonra bende herkesle konuşmaya, başımdan hala atamadığım belalar almaya başladım. The end.


“Kanka yüzüme bakmıyordu son zamanlarda konuşurken, öyle biriydi.”


İçsel yolculuk arası verdiğim için anca cevaplayabilmiştim soruyu.


Ezgi: “Bu mu yani a*k?”


Usulca kafamı salladım. Geçmiş bazen geçmişte kalmalı. Herkes birbirinin düşüncesini öğrenmek için can atmıyor ki o kadar da gerekli değil zaten.


“Anladım kanka. Sen bi saat düşünürken hesap geldi bu arada. Herhalde bundan sonra daha fazla anlatmazsın bunu?”
“İnan bilmiyorum.”
“Kafanı si***im.”
: )

 

 

ÖZGECAN YILDIZ
bir kıvılcımla başlar her şey
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
BAŞARILI OLMANIN TEMEL KURALI -1
Sonraki
TOPARLAN VE AYAĞA KALK, MUTLULUK HEMEN ARKANDA

TOPARLAN VE AYAĞA KALK, MUTLULUK HEMEN ARKANDA

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.