Her şey bir rüya olsa, unutarak uyansam diyorum günün saat tamda beşinde. Pencere arkasından sokaktan gelip geçen insancıklara bakınırken boş gözlerle. Üstelik uyanalı saatler olmasına rağmen. Sonra ne rüyası la! diye haykırıyor kafamdaki yatalaklar uykulu uykulu. Dahası farkediyorum ki her şey anlamsız ve habersiz bir şekilde gerçekleşmiş ben uyurken. Saat beş olmuş, karanlık sanki çokta önemliymiş gibi atılmış hemen insancıkların arasına. Yapraklar benden habersiz eylül ve ekimin ankisiyetesi yüzünden hiçte sevmediğim renk olan sarıya bürünüp intihar etmeye dünden razı olmuşlar bile. Soğuklar sokağın her köşesine adamakıllı doluşmuş, hayvancıklar çoktan kaybolmuşlar ortalıktan. Kedilerin bu soğukta nereye saklandıklarını onsekiz yıldan beridir çok merak ediyorum doğrusu. Neyse. Kış ise fırsattan istifade ederek ha geldim ha geliyorum diye bağırıyor ta öteden. Sadece bağıran o değil tabikide. Arkamdakiler de artık dayanamayarak; “kapat şu pencereyi üşüdük be!” Diyerekten dahada üzüyorlar beni. Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde rüzgar soğuk soğuk bağırıyor sinirle; “Al sana sonbahar”.
Oysa ben akşam olmuşum
Yapraklarım dökülüyor
Usul usul
Adım sonbahar
Diyordu Attila İlhan belkide tamda bu saatlerde. Belkide tamda bu saatlerde yazmıştır bu dizeleri sonbahara sitem ederken. Ama hayır. Ben ise bu işin daha çok tabiri caizse sövmek kısmı ile meşgdüm. Hatta ben şu an hâlâ da pencerede durup sokağı izlerken arkamdakilerin içlerinden bana saydırmaya devam etikklerine eminim diyebilrim. Sadece bir hava almak niyetinde olan ben deniz Herşeydenhabersizveayıpolmasındiyeyaşayan ,ki bu isim bana çok yakışır nedeni bende bilmiyorum, tamamen masumum diyebilirim. Bir hava alalım dedik sonbaharın bizi düşürdüğü hallere bak. Ah bu sonbahar..
Bide böyle okuyun derim 🙂
https://www.instagram.com/p/CHD4r3cjDCh/?utm_source=ig_web_copy_link