Aileni gururlandırmak mı yoksa kendinden vazgeçmek mi?

Fotoğraf sahibi: cottonbro studio (@cottonbro studio on Pexels)

Yetiştiğimiz toplumda her zaman kendimizi ön plana çıkartmak için bir şeyler yapmamız, bunun için ise önce ailenin onayından geçmek, onlara yakışacak bir şey olduğundan emin olmamız gerekir. Genellikle kendi istediğimiz şeyler ya da dönemimizde popüler olan şeyler onlara hiç uymayan şeyler olurlar.

Hem onları gururlandırmak, hem de kendimizi ön plana çıkarmak için bulmaya çalıştığımız şey yüzünden kendi benliğimizden uzaklaşabilir, kendimizi kişiliğimizi sorgularken bulabiliriz. Sanırım bu zamana kadar kendimi en çok dipte hissettiğim anların öncesinde hep ailemin benimle gurur duyması için bir şeyler yapmaya çalışmıştım.

Bazen kardeşlerimizle bazen arkadaşlarımızla bazen ise hiç tanımadığımız, random bir şekilde karşımıza çıkan insanlarla karşılaştırılırız. Kendimizi onlardan daha iyi olduğumuzu kanıtlamak zorunda hisseder, asıl konudan uzaklaşırız. 

Ailemizin bizimle gurur duyması için yapabileceğimiz bir çok şey var. Mesela eğitimimizde başarılı olmak. Düzgün bir mesleğe sahip olup, iyi para kazanmak. Ya da bir spor seçip, onda başarılı olmak.

Ama günümüzde bunlar öyle bir hal aldı ki biz gençler olarak bunların hiçbirini yapmak istediğimiz ya da yapmamız gerektiği için yapmıyoruz. Düşük not alırsak ailelerimizin vereceği tepkiden çekindiğimiz için yüksek not almak istiyor, tıp yerine çevirmenlik okursak onların gözünde bizi başarısız göstereceği için kendimizi daha da “zeki” olmaya zorluyor, ya da kendilerinin küçükken yapmak isteyip yapamadıkları o sporlara gidip, onların yerine de başarılı olmaya çalışıyoruz.

Bu bazılarınıza belki de güzel bir şey gibi gelebilir. “Ailen seni daha iyi biri olman, daha iyi yerlere gelmen için itiyor, zorluyor. Bu ne kadar kötü bir şey olabilir ki?” diye düşünebilirsiniz. Ama bu bizim hayatımız. Ben eğer ki eğitim hayatımda kötü olacaksam, bunu kendi başarısızlığım olarak görmeliyim önce. Aklıma ilk babamın vereceği kötü tepkiler gelmemeli, önce kendimi başarısız olduğum için kötü hissetmeliyim.

Aynı şekilde, onların istediği bir mesleği değilde kendi istediğim mesleğin peşinden gittiğim için kendimi suçlu hissetmemeliyim. Ben müzik okumak istiyorsam, bunu onaylayıp onaylamamak onların hakkı olmamalı. Ben tıp, hukuk ya da öğretmenlik okumak istemiyorsam, diğer yaşıtlarımdan daha “salak” olduğum için değil, kendi ilgi alanımın onlara uygun olduğunu düşünmediğimdendir. Olanlara biraz da bu gözle bakılması gerektiğini düşünüyorum.

Tabii ki de bizim üzerimizde söz hakları var. Bizim dünyaya gelmemizi sağlayan, tüm ihtiyaçlarmızı karşılayıp, bizi yetiştiriren onlar. Ama bu onların, bizim kendi hayatımız ile ilgili kendi kararlarımızı vermemize engel olabilecekleri anlamına gelmiyor. Maalesef ki günümüzde, sanki kendi hayatıymış gibi, çocuklarının hayatına karışan ve engelleyen bir sürü aile görüyoruz. 

1980-90 senelerinde gençliklerini yaşamış insanlardan bahsediyoruz, belki daha da erken.. Onların dönemlerindeki normalle şu anki tabii ki de farklı. Ayrıyetten onların ailelerinin izin verdikleri şeylerle şu anki de çok farklı ki bunu birazcık daha fazla düşünmemiz gerekiyor bence.

Onların normalleri yaklaşık yirmi, yirmi beş sene öncesindeki şeyler oluyorlar. Eğer biz bunları günümüzle dengelemeye çalışmazsak kendimizi nasıl geliştirebiliriz? Kendi kararımız olduğunu söyleyebileceğimiz bir şeyleri yapmış olmamız lazım bence hayatımızda. Ama dönüp baktığımda, “şu benim kararımdı” diyebileceğim hiçbir şey yapmamışım.

Elbette her şeyin sorumlusu ailemiz değil ve benim demeye çalıştığımda bu değil ama dışarıdaki hayat yeterince anlayışsız ve acımasızken ailemizin bize biraz daha yardımcı olmasını ve bizi anlayıp, kucaklamalarını bekliyoruz. Bu da çok normal.

Hayatın belki de en acımasız hallerini görmüş insanlar oldukları için karşımıza geçip her şeyi bildikleri ile ilgili masallar okuyorlar. Ancak herkesin yaşadığı şeyler ve bunlarla baş etme yöntemleri farklıdır bu yüzden aslında bir şey bildikleri falan yok. Bazen oturup sert bir şekilde bir şeyleri yüzlerine vurmamız gerekiyor ki kendilerine gelip empati kurmaya çalışmaları gerekiyor.

Ailelerimizle oturup sohbet ettiğimizde birçok konuda anlaşabiliyoruz. Ama bu onların dediği her şeye saygı gösterdiğimiz ve tamamen onların yaşam şekillerine uyduğumuzda oluyor. Onlara ters herhangi bir şey söylediğimiz ya da yaptığımız an kavga etmeye ve tartışmaya başlıyoruz.

Bu da aklıma bir soru getiriyor. Eğer tamamen onların kopyası olarak, onların yaşamlarını kopyalayarak ve onların iplerini tuttuğu hayatları yaşayarak yetişeceksek, bizim ne farkımız kalıyor? Bizi ailemizden ayıran ya da kendi çocuklarımıza aktarabileceğimiz ne kalıyor? Onlar bu dünyaya bizi bir kopyalarını yetiştirmek için mi getirdiler?

Demek istediğim daha tonlarca şey var ancak yazarken bile beni o kadar çok düşünceye boğuyor ki daha fazla uzatmak istemiyorum. Yine de söyleyecek birkaç şeyim var.

Ailemizi gururlandırmak mı yoksa kendimizden vazgeçmek mi? 

Ailemin yaparsam mutlu olacakları şeyleri yapmak mı yoksa kendi benliğime uyan şeyi yapmak mı?

Artık bir noktada, ailemi gururlandırmak kendimden vazgeçmek anlamına geliyor gibi hissediyorum. Bana bunu hissettiren aileme ise diyebileceğim çok bir şey yok çünkü anlayabileceklerini düşünmüyorum. 

Yine de, buraya kadar okuduysan teşekkürler. Umarım bir değişiklik yaratabileceğin bir ailen vardır ve bir şeyleri farkına varabilmeni sağlamışımdır.

04.03.2023

Ceylin Gökçen

Ceylin Gökçen
18 yaşında, yurt dışı için hazırlanan ve bir yandan düşüncelerini yazarak ifade etmeyi seven bir genç kızım.
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Kıyıya Vuran Ölü Balıklar
Sonraki
Nasıl sözler/kişiler,karakterler bunlar?

Nasıl sözler/kişiler,karakterler bunlar?

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.