Aile Hayatının Kelepçeleri
Türkiye’deki anne ve babalar, bu başlık size bir yerlerden tanıdık geliyor mu acaba? Muhtemelen sizlere tanıdık gelmez ama eminim ki Türkiye’deki çoğu ailelerin genç yaştaki çocuklarına tanıdık geliyordur. Çünkü amaçları bu olmasa dahi çoğu ailenin, çocuğuna yaptığı şey tam olarak bu:
- Çocuklarını korumaya çalışırken kelepçelemek
- Çocuklarına kendi özgür alanlarını vermemek
- Çocuklarının neyi istediğini ve neyi önemsediğini umursamamak
- En basit konularda bile çocuklarının kendi kararlarını vermelerine izin vermemek…
Bu liste saymakla bitmez ve bu şekilde uzayarak gidebilir maalesef. Bu durumlar özellikle de Türkiye’deki kız öğrenciler için geçerli. Türkiye’deki bazı aileler kız çocuklarına, o kadar kısıtlayıcı ve baskıcı davranıyor ki kızlar artık ailelerinden bir şeyler gizlemek ve yalan söylemek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden de zamanla bir şeyler gizlemek ve yalan söylemekte ustalaşır bir konuma geliyorlar. Yalanları ya da bir şeyler gizledikleri anlaşıldığında ise “neden?” diye sormadan tekrar kızmaya, daha çok yasak koymaya ve kısıtlamaya başlıyor aileler. Aslında çocukları için iyi ve yararlı bir şey yaptıklarını zannetseler de bu baskıcı ve kısıtlayıcı davranışları, çocukları aile evinden ve aile hayatından soğutmaktadır. İşte tam da bu sebeplerden dolayı çocuklar, kaçacak, kurtulacak bir yol arıyor. Hayatlarını özgürce yaşamak, kendi kararlarını kendileri almak istiyorlar. Bu da Türkiye’de, ancak üniversite için başka bir şehre gitmekle mümkün olabiliyor.
Üstün Dökmen Kuzular Vadisi kitabında aile baskısını, “ Hangisi daha kötü, aile baskısı mı, mahalle baskısı mı, derseniz, bilemem. İkisi de birbirinden berbat. Mahalle baskısı, sokağa çıkmanızı zorlaştırır; aile baskısı ise evde oturmanızı kâbusa çevirir.” şeklinde ifade etmiştir. Türkiye’deki gençlerin durumu da tam anlamıyla böyledir.
Kelepçelerden Kurtuluş…
Türkiye’de bu durumda olan çoğu genç, bu yüzden bir an önce üniversite yıllarının gelmesini ve üniversite için başka bir şehre gitmeyi iple çekiyor ya da üniversiteden kısa süreliğine evine döndüğünde bile bir an önce üniversiteye geri dönmek istiyorlar. İnsan, kendi başına olma, aileden ayrı bir birey olma, ailenin istekleri değil de kendi istekleri üzerine kararlar alma kısaca özgür olma duygusunu tadınca bir daha bunu bırakmak ve kaybetmek istemiyor. O yüzden öğrenciler, üniversite yıllarını uzatabildikleri kadar uzatmaya ve en keyifli şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Üniversite bittikten sonra kaçtıkları hayata dönme düşüncesi, onlara korkutucu geliyor. Zaten kısa sürecek olan bu dönemi, o zaman daha da aktif, deli dolu ve heyecanlı yaşamak istiyorlar.
Üniversitenin Anlamı
Bu sebeplerden dolayı üniversite, aslında yetişkinler için sadece bireylerin eğitim aldığı, ilerde bir işe sahip olabilmek ve diploma alabilmek için gidilen bir kurum olarak düşünülse de öğrenciler için üniversitenin anlamı, bu kadarla sınırlı kalmamaktadır. Üniversite öğrenciler için -özellikle de kız öğrencilerin çoğu için- özgürlük, aile hayatından ve aile baskısından kurtulmak, hayatını gönlünce yaşayabilmek anlamlarına gelmektedir. Hatta gençler açısından bir nevi tatil gibi düşünülmektedir. Bu yüzdendir ki öğrenciler, gidecekleri üniversiteyi çoğunlukla yaşadıkları şehrin dışından seçmek istiyorlar. Aileler çocuklarının bu isteklerini anladıklarında, genellikle çocuklarına sitem etse ya da kızsa da aslında çocukların bu istekleri gayet normaldir ve biraz empatiyle de anlaşılabilmektedir.
Balzac’ın Vadideki Zambak kitabında da ifade ettiği gibi, “Ağırlığını her gencin üstünde hissettiren türlü baskı ve zorbalıklarla ezilmiş zavallı bir yaratık için, çok ufak şeylerle bile olsa ilk defa kendi keyfince davranmak, ruha büyük bir özgürlük tattırıyordu.”.