”Dostum, uzaklık tıpkı gelecek gibi. ruhlarımızın önüne serilen engin bir loşluk, zihinlerimizin algıları, görüşümüz kadar çapraşık. tüm benliğimizi, tek bir muhteşem duyguyla dolması için teslim etmeyi coşkuyla arzuluyoruz. Ancak ne yazık! Amacımıza ulaştığımızda, o zaman uzak olan şeyler yakın olduğunda her şey değişmiş oluyor. Her zamanki kadar zavallı ve kısıtlanmış hissediyoruz kendimizi. Ruhlarımız o eşsiz mutluluğa erişmemiş oluyor.”
Werther farkındaydı. Onu sarmalayan aşkının bir gün gerçekleşmesinden korkuyordu, korkuyordu çünkü gerçekleşen aşkının bir amaç bir hedef olmasından korkuyordu. Sevgisi gerçekti, duyguları, hissettikleri.. Korkuyordu çünkü tek gerçekliğini kaybetmekten korkuyordu tek gerçekliği hisleriydi. ‘O eşsiz mutluluğa’ erişemeyeceğini biliyordu. Ama belki de bu bir önyargıydı, kendine güvensizlikle başlayıp hayatını tanrını bile onu önemsemeyip unuttuğu düşüncesine varana kadar yaşanmışlıkların getirdiği etkiden kurtulamayıp varoluşsal bir boşluğa sürülmek hangi inanç kaynağını yaratabilir ki .Okurken üzülüyoruz Werthere acıyoruz ama hiç o olacağımızı düşünüyor muyuz ki? hayır tabi ki ‘aşk için’ ölünür mü ya diyoruz belki. ama Wertherin intihar etmesindeki en son sebep belki de sevdiği insandı. Tanrıya kızmıştı, insanlara, hayata, nefes alan her şeye kızmıştı ve en sonunda da aşkına bile karşılık alamayışı her her şeyi bitiren son etkendi.
İnsanoğlu böyle geçicidir. kendi varlığına en çok inandığı, kalplerinde derin izler bıraktığını sandığı yerlerde bile, hızla silinip gider.
İçimizden biri Werther. Duygularımızı yansıtan, bizi kendimize hatırlatan belki, belki de gerçekliğimizi yüzümüze çarpan biri. Hikayesiyle üzen ama bir o kadar da bize ulaşmaya çabalayan karakterimiz o.
Werther size ulaşabildi mi bilmiyorum ama sanırım bana ulaşabildi.
Bu hikayeyi daha fazla açmıyor ve okuduysanız size ulaşabildiğini düşünüp okuyacaksanız da ulaşmasını umuyorum.