Adalete giden yol kirlenmiş vaziyettedir. Adalet gibi bir değer devlet gibi bir canavarın dişlerindeki kan ile kirlenmiştir….
Öncelikle adaletin iplerinin devletin elinde olması adaletin sağlanması önündeki başlıca engeldir. Zira devlet en büyük sömürü aracıdır. Toplumdaki en büyük güce ve/veya güçlere hizmet eder.
Devleti bir kırbaç gibi düşünürsek kırbacı elinde tutan iktidar olduğuna göre kırbacı iktidarın ellerinde hayal edebiliriz.
İktidar kimdir? İktidar, güçlü olan(lar)dır. Günümüz sisteminde en büyük sermayeye sahip olan(lar)dır.
Bu büyük sermayedarlar devlet aygıtını sermayelerinin birikmesi için kullanırlar. Başka bir deyişle kuruluşu ve yapısı itibarı ile en kullanışlı sermaye biriktirme mekanizması da diyebiliriz.
Günümüzde adalet nasıl sağlanmaya çalışılıyor? Yasalar ile. Yasaları kim çıkarıyor? İktidar. İktidar kim? Sermayedar. Sermayedar en büyük önceliği ne? Sermayesi. Bu nedensellik zincirinden çıkardığımız basit sonuç şu: tüm yasalar sermayedarın sermayesine göre düzenleniyor.
Elbette sermayeyi(özel mülkiyeti) ortadan kaldırırsak adalete yakınlaşmış oluruz ama bunu yapmak günümüz dünyasında neredeyse imkansızdır. Daha önce alternatif çözümler getirildi(reel sosyalizm) ama işe yaramadı. Yöntem problemi vardı.
Bundan sonra biraz yöntem üzerine konuşalım..
Reel sosyalistler, sermayedarlara sermayedarların silahı ile saldırdılar, diktatörlük kurdular, iktidar oluşturdular, sonra çok hızlı bir şekilde hepsinden beter kapitalistlere dönüştüler.
Devleti ortadan kaldırmak için devlet kurdular, devlet olarak kaldılar. Çünkü en basit tabirle devlet yolunda bozuldular.
Marksist yöntem hatalı idi. Kapitalist yöntem de evleviyetle hatalıdır. Bana göre en doğru yöntem Kuran’ın önerdiği, Hz. Muhammed’in uyguladığı yöntemdir.
Yöntemi çok basit yaşamdan bir örnekle açıklayayım:
Mesela muhammed sermaye biriktirmedi. Sarayda yaşamadı. 3×4 lük bir evde halkın içinde yaşadı. Evinde bazen günlerce yemek pişmedi…
Muhammed, saraylar inşa edip halktan uzaklaşamaz mıydı? Lüks ve şatafat içinde yaşayamaz mıydı? Her gün ziyafet çekemez miydi? Bu şekilde de tebliğ faaliyetini sürdürüp takipçi toplayamaz mıydı? Toplayabilirdi ama yapmadı. Neden?
Çünkü düşmanının silahlarıyla düşmanını alt edemeyeceğini biliyordu, çünkü onların yöntemiyle onları yense dahi kullandığı yönteme elbet bir gün yenileceğini biliyordu.
Lüksle mücadele ediyorsa lükse bulaşmaması gerektiğini biliyordu. Birikmiş sermaye ile mücadele ediyorsa sermaye biriktirmemesi gerektiğini biliyordu. Sermaye biriktirseydi biriktirdiği sermayenin kendisine, kişiliğine zarar vereceğini biliyordu.
Mesela Muhammed, fikirleri ile yaşamını bir hale getirmeye çalışıyordu. Çünkü tevhit inancına sahipti. Teorisi ne ise pratiğinin de o olması gerektiğini biliyor, aksi takdirde tevhite aykırı davranmış olacağını biliyordu.
Mesela Muhammed Mekke’yi fethedebilecek güce erişmeden önce ne ise fethettikten sonra da odur. Önce gücün toplanmasını bekleyip sonra devrim yapmamıştır. Öncesinde farklı sonrasında farklı değildir. Asıl gücü de burda yatmaktadır.
Güçsüz bir şekilde güçlüyü nasıl yeneceğiz? Güç için düşmanın silahlarına ihtiyacımız var, bazı konularda feragata ihtiyacımız var dememiştir.
Kuran, “Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yoktur.” diyenlere cevap olarak “Allah’ın izniyle, nice az topluluk, çok daha kalabalık topluluklara galip gelmiştir. (Çünkü) Allah sabredenlerle beraberdir.” demiştir.
Elbette burada bahsedilen yöntem mücadelesiz, tamamen fatalist bir yöntem anlayışı değildir. Çok özel bir yöntemdir.