Zaman zaman insanın hayatı tam anlamıyla film şeridi gibi gözünün önünden geçiyormuş.
Kimi zaman gerçeklerden kaçmak için uyuduğum onca gün. Kimi zamanda bir rüyaya inanmamak için uyuyamadığım onca gece.
İnsan öleceğini bilerek yaşadığı şu hayatı sizce daha fazla yaşamak için mi uyumaz, yoksa rüyalarında bu gerçekle yüzleşmekten korktuğu için mi?
Ben mi?
Ben hep kaçtım.
Önce arkadaşlarımdan, sonra evimden, sonra ailemden, sonra sorumluluklarımdan , sonra sevdiğim adamdan en sonunda da kendimden.
Bugün izlediğim filmde küçük bir çocuk uçurtma uçuruyordu. Ben hiç uçurtma uçurmadım. Sanki tek eksik yanım buymuş gibi, sonsuz bir istekle elimde uçurtmam koşmak istedim. Sanki bir tek o zaman içimdeki bu boşluk hissi kaybolacaktı. Koşarken birilerinden kaçtığımı hayal edip adımlarımı hızlandıracaktım. Hem böylece uçurtma belki daha da yükseğe çıkardı öyle değil mi? Bu işin mantığı bu değilse bile, ben bütün çocukluğum elimde uçurtmayla hiç bilmediğim bir yolda deli gibi koşmak istiyorum. Hayır kaçmak.
Hani hep denir ya bunu da atlatırsam içimde kalan şu hayali gerçekleştireceğim, 40 yaşını görürsem üniversiteye tekrar başlayacağım, bir sene içinde işimde yükselirsem yeni araba alacağım, çok zengin olursam herkese yardım edeceğim, unuttuğum ne varsa hepsini tek tek hatırlayacağım. Ama bilirsiniz her şey olur ama bu söylenenler yapılmaz. İnsan bir çıkmazdayken hayal kurmaması gerektiğini o çıkmazdan çıkınca anlıyor. Ben daha anlayamadım. O yüzden diyorum ki, bu dipten kurtulursam, kendimle kutlayacağım. Kendi varlığımla. Adını bilmediğim bir sokakta o uçurtmayı uçuracağım. Elimde hayallerimden kalma hayal kırıklıklarım, çocukluğum işte tam da orada. Artık aramızda sonsuz bir gökyüzü var.
Bütün bu karmaşaya ara verebilir miyiz Allah’ım? Ben ölümden çok korkuyorum da.
Bugün yedinci gün. Toplam beş saat.
Kapısının önünü süpüren ablaya kolay gelsin dedim bugün cevap vermedi. Duymadı herhalde. Geçenlerde marketteki amcaya da kapıyı tutmuştum yüzümde tebessümle istedim ki o da yüzüme baksın. Hastanede yanımda biri hapşurdu, iyi yaşa! Dedim duymazdan geldi. Sonra bütün gün oturup bunların cevaplarını aradım. Kendimi sorguladım. Belki ben ses tonumu ayarlayamamışımdır çünkü eğer ortada eğreti duran bir durum varsa bunun tek sorumlusu benimdir.
Öyle değil mi?
-Hayır değil.
Ama babam hep böyle söylerdi.
Ben neden bütün bu detaylarda boğuluyorum Allah’ım? Ben neden boğuluyorum?
Çok düşündün olmadı, yürüdün olmadı, konuştun olmadı, sussan kendini yedin, ağladın yetmedi, anlattın kimse dinlemedi, şimdi de ölüyorum diyorsun kimse anlamıyor yani öyle mi? Sen sahiden ölüyor musun kalbim? Sen sahiden?
O sabah o mezarlıkta ki köpek peki? Her şey geçecek der gibi bakmıştı, annen teselli etti bugün seni o da geçecek dedi. Kardeşin de geçecek dedi ama sen onlara inanmıyorsun di mi? Olsun. Geçecek kalbim. Yalan. Geçmeyecek
18 yıl. Beni babamın karşısında ilk defa ağlatan bu acı. Hayatımda ki izlerin hiç geçmeyecek. Acısı bile güzeldi.
Bugün çok güldüm. Hiç acım yokmuş gibi kalktım en sevdiğim yemeği yaptım. Çok iyiyim sanıyordum, çok mutluyum, çok güzelim. Sonra o koltukta otururken birden bir şey oldu. Ben bi çaya bakayım diyerek mutfağa geldim. Yalan. O odada beni benden daha iyi tanıyan insanlar olmasaydı arkamdan gelirlerdi. Gelmediler. Çünkü bazen, aslında aile her şey-miş.
Hiç bir şey olmasa da.