Modernite ne yazık ki reform getirmiyor bir türlü.
Neden mi.?
Sözde modernite kurdelasıyla birlikte sunulan paketi açtığınızda, altından “işporta” çıkıyor da ondan.
“Rektörün, dekanın asıl derdi kampüs inşaatı değil; öğrencinin karnını doyuracağı ucuz yemek ve sıcak çay alabileceği bir kantin olmalıdır.” sözü bana ve bugüne ait değil. 1986 yılında alt yapısı hazır olmadan buz gibi soğuk binalarına taşındığımız fakültenin o dönemki “isyankar” hocasına ait. 12 eylül cuntası sayesinde önce 1402’lik olup, sonradan tekrar okuluna dönen “Sabuncu Babaya”.
Oysa ki hiç aç uyumamış pek saygıdeğer muhterem muhteşemler; bilmezler ki para ancak bir yatak alabilir, iyi bir uyku değil; bir ev alabilir, bir yuva değil; bir arkadaş alabilir; bir dost değil. Belki bir mürit mezun olur, ama asla bir aydın değil.
Boşalmış otobüs kartını, bitmiş tüpü, kabaran bakkal hesabını, 2 çayla 1 simiti “satın alamayan” bir kuşağın diploma onuru hangi kriterle ve neyle ödüllendirilmeyi hak eder.? Bilinmez.
Ancak ötekilerin şatafatlı makam odaları, lüks kiralık araçları, astronomik huzur hakları aslında aç yatan o öğrencilerden çok daha aç olduklarını kanıtlar.
Vahşice bir açlıktır bu.
Ve, “Şüphesiz ki biz, aç ile tok olanı iyi biliriz.”