Gece’nin üçü dördü başın hayli bir şiddetli ağrır. Sigarandan bir nefes daha çekersin , çekemediğin içlerinin yerine . Sanki soluk alıp verişin şu dumanlı zehire bağlıymış gibi bitişine bile öfke duyarsın . Hoş hayatının büyük bir bölümüne duyduğun öfke ve kırgınlığın yanında bu neydi ki .
Bazı geceler vardır . İşte o gecelerde bir öncekinden daha fazla yalnız , mutsuz ve kırılgan olursun . Başın bu kez daha şiddetli acır . Yüzünde tek mimik bile oynamadan ağlarsın , içten içe kendini tüketerek tek kelime bile edemez ve sadece gözlerinin en acı noktasına birikir yağmurların . Korktuğun karanlığın en acı saatlerinde bulduğun en kuytu köşeye kaçarsın . Korkunç acıların ile yapayalnız kalırsın . Milyonlarca insan arasında yapayalnız kalmak nedir bilir misin ? Bilmediğine eminim . Çünkü bu öyle basit bir yorgunluk ya da yalnızlık değil. Her şeyden önce yüreğin yalnız kalır , gözlerin , ellerin , ruhun yalnızdır. Bir önceki gün gülerek geçtiğin sokalardan bir yabanci gibi ürkerek geçersin . Her bir adımın bir öncekinden daha çok zorlar ve bu döngüyü bir türlü düzeltmezsin.
Bazen anlatmakta bile yorulursun, belki de yorgunluk sadece bahanendir . Anlatmak istemezsin çünkü anlatırsan kabullenirsin , kabullenirsen yenilirsin . Bazen sen susarsın ve gözlerindeki afet anlatır nasıl acı çektiğini . Bazen sen susarsın ve titreyen ellerin anlatır yalnızlığını . Bazen sen susarsın yüreğin anlatır nasıl yandığını . Böyle bir döngüyle devam edersin ve öfken gün geçtikçe kanlı gözlerine birikir , unutmaya çalışırken kendini kaybedersin .
Kendinden geçersin de acı duyduğun o illetten geçemezsin . Sonra gün doğar ve sen bambaşka bir insan olursun. Bazen yansıman bile şaşar dünkü sene, sen kimdin ve sen şimdi kimsin ?
Sen kimsin?