Herkese merhabalar, bugün toplumumuzda -aslında genel olarak benden yaşça büyük insanlarda- gözüme çarpan ve oldukça eksik gördüğüm bir şeyden bahsetmek istiyorum. Gözüme çarpan şey, daha doğrusu kavram olarak bilip anlamını bir türlü hayatımızda kullanamadığımız şey “saygı.”
İlk olarak sizinle saygı kelimesinin sözlük tanımına bakalım, TDK ve Wikipedia şöyle tanımlıyor;
1. “Büyüklere, yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere, şeylere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karışık bağlılık duygusu.” (TDK)
2. “Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu, inceliği.” (TDK)
3. “Saygı, ilişki içinde olan birey veya kurumların, birbirlerinin ilgi ve tutumlarının farkında oldukları, yapıcı bir davranış tarzını benimsedikleri olumlu bir duygu.”(Wikipedia)
Öncelikle TDK ve Wikipedia’ nın tanımını bir genç olarak kendimce eleştirip karşılaştırmak istiyorum. Bir genç olduğumu özellikle belirttim çünkü saygı duygusunda serzenişte bulunduğum kısım, başta da söz ettiğim gibi benden yaşça büyük çoğu bireyin bu duyguyu eksik anladığını düşünmem ve bir diğer kısımsa TDK’ nın “büyüklere, yaşlılara” diyerek tanıma başlamış olması. TDK’ nın böyle başlamasından yola çıkarak şu soruyu sormak istiyorum sizlere, eğer cevaplamak isterseniz kıymetli görüşlerinizi yorumlar kısmına bekliyorum: Duygu olarak adlandırdığımız kavramlar toplumun kültür anlayışına göre mi anlam kazanır yoksa zaten herkeste olan hissiyatlara göre evrensel başlıklar altında mı anlamlandırılır? Ben şöyle bir düşününce ikinci seçenek daha mantıklı geliyor çünkü Türkiye veya dünyanın herhangi bir konumunda bulunan her insan hissettiği duyguları “mutluluk, üzüntü, sevinç, öfke” gibi ortak başlıklar altında tanımlar. İşte bu yüzden bana göre duygular evrenseldir.
Peki TDK ilk anlam olarak saygıyı tanımlarken neden “büyüklere ve yaşlılara, değeri yüksek olanlara, kutsal bilinen kimselere, şeylere karşı duyulan, sevgi ve çekinmeyle karşılık bağlılık duygusu” diye açıkladı bizlere? Bu soruya da kendimce şöyle bir cevap vereceğim, toplumumuzda kültür olarak çocukluğumuzdan beri bizden bir önceki nesile yani yaşça büyüklere saygı duymamız gerektiği özellikle öğretiliyor. Bunun en basit örneklerini vereceğim sizlere, kültürümüzde bayram kutlama geleneğimiz var ve biz bayramlarda saygı ve sevgi duyduğumuz için büyüklerimizi ziyarete gider, ellerini öperiz. Ya da okulda dersin başlangıcında sınıfa öğretmen girdiğinde ayağa kalkarız çünkü mesleğine saygı gereği bunu yapmamız gerekir. Kanepede rastgele bir şekilde oturuyorken odaya bizden büyük biri girdiğinde saygı gereği oturuşumuzu düzeltiriz. Bu örnekleri kültürel olarak bizlere daha yakın olduğu için verdim ve bunun kötü bir şey olduğunu asla söylemiyorum yanlış anlamayın, bu zaten olması gereken bir şey fakat yakındığım şey bunun sadece büyükler tarafından küçüklerden beklenmesi.
Bu konuya tekrar değineceğim ama ondan önce Wikipedia’ nın da tanımına bakmak istiyorum. Wikipedia’ nın tanımı bana daha mantıklı geldi çünkü duygulardan evrensel hissiyatlar olarak bahsetmiştim ve bu tanım benim bahsimle daha çok uyuşuyor. Wikipedia, saygıdan kısaca her alanda toplumca, yaşlı veya genç fark etmeksizin hayatımızda uygulamamız gereken bir farkındalık olarak bahsetmiş. Kişilerin yaşına göre ayrıştırmamış bunu. Zaten yaşa bakılarak anlamlandırılması gereken bir konu veya kavram da değil saygı dediğimiz şey. Ama biz bunu böyle ayrıştırmaya alışmışız. İşte şikayet ettiğim kısım tam olarak bu.
Aslında bana göre bu ayrışmanın oluşmasındaki sebeplerden biri de çağa ayak uyduramama problemi. Buna vereceğim örnek kuşak çatışmaları olacak, şu sıralar sosyal medya ve günlük hayatımızda fazlaca ve çoğunlukta olumsuz eleştiri yağmuruna tutulan “Z kuşağı” kuşağı olarak ‘saygısızlık ve umursuzluk’ la yaftalanıyoruz. Bu yaftalamaları yapan yine bizden yaşça büyük olan önceki kuşaklar. Ayak uyduramama sebebini de bazen olaylara tek yönlü bakmalarına bağlıyorum ben.
Şöyle ki, hemen hemen hepimiz, atıyorum 60-70 yaş arası büyüklerimiz, anneanne-dedelerimizden “Ben sizin zamanınızda ne zorluklarla uğraşıyordum/çalışıyordum” gibi cümle örneklerini duymuşuzdur, çağımızın ve gelecek çağların getireceği yeniliklere ayak uyduramama sebebi, kendi çağlarında yaptıkları işin zorluklarını şimdiki genç grubun teknoloji sayesinde kolayca halledebilmesi. İşte bu duruma bizim gözümüzden bakamıyorlar ve yaptığımız işin zorluk ve onların yaşam şartlarına göre daha az emek içerdiği için saygıya değer olmadığını düşünüyorlar. Hatta bunun üzerine bazen şu cümleleri de duyabiliyoruz onlardan “senin yaptığın da iş mi? Hiçbir zorluğu yok ki bunun.” Aslında fark etmeleri gereken çok basit bir şey var, her dönemin şartları bireylerine göre zordur ya da kolaydır, onların gençliklerinin geçtiği dönemde teknoloji az gelişmişti ve öyle yaşadılar ama şimdi bu böyle değil ve biz bir çok şeye kolayca ulaşabiliyoruz. Tarihin kendi dönemine göre yargılanması gerektiğini fark etseler iki taraf için de bu açıdan bir saygı problemi olmaz bence.
Yine bu durumun bağlamında öne gelen bir diğer sebepte şu, bizden büyüklerin bazı olaylara birebir şahit olup yaşadıkları için bizim o olaylar hakkında bilgi sahibi olduğumuzu düşünmemeleri ve dolayısıyla bizim o olay hakkında “Sen çok mu biliyorsun da konuşuyorsun!” diyerek savunmaya geçmeleri. Ama biz de gerek internet, gerek kitaplar sayesinde o dönemi ve olaylarını araştırarak fikir sahibi olabilir ve bu fikri beyan edebiliriz. Bunu herkes yapabilir, peki neden bunu yapıp, karşımızdaki gibi bizce doğru olan şeyi savunduğumuz zaman ‘saygısız, büyüklerine biraz saygılı davran!’ denilerek yargılanıyoruz? Neden karşımızdakinin de genç yaşlı fark etmeksizin bir görüşe sahip olabileceğini düşünüp bunun farkında olarak konuşmuyoruz? Bence bunun farkındalığı bazı zamanlar sadece küçüklerden isteniyor. Oysa saygı dediğimiz şey, sevgi ya da güven gibi karşılıklı alınıp verilen bir şeydir. Bunu neden yapmıyoruz? Çünkü başta da belirttiğim gibi toplumumuzun kültürüne bu kavramın sadece tek taraflı beklenen bir şey olduğu çoğunlukta olarak yer etmiş durumda.
Bu, yani saygının çoğunlukta olarak küçüklerden büyüklere beklenmesi, bir genç olarak bana yanlış ve ego tatmini gibi gelen bir durum, ne alakası var diyorsanız da şöyle açıklayayım, bir büyüğümüzle zıt düşen görüşümüz oldu ve bunu dillendirdik diyelim ve bu bazı zamanlar karşımızdaki kişice gerçekten saygısızlık olarak adlandırılıyor ve “Sen büyüklerinle nasıl böyle konuşuyorsun?” konusuna geliyor mevzu. “Peki sen küçüklerine örnek olması gereken bir büyük olarak onlarla nasıl böyle konuşuyorsun?” biz bunu sormaya yeltendiğimizde bile bir çıkışmayla karşılaşıyorsak ben bunu karşı tarafın işine gelmediği için söylediğini, duymak istediğini duymadığından çıkıştığını düşünürüm. Eğer kendimizi savunmayıp onun duymak istediğini söylesek tatmin hissedip benim düşünce yapım gayet doğru, aynen devam düşüncesiyle hareket edecek o kişi. Bir başka gün yine kendiyle çelişen bir fikirle karşılaştığında ki o fikir doğru olsa dahi bu doğruluğu kabullenmeyip yine bir şekilde çıkışacak. İşte göz önüne alınmayan en büyük sebepte bu.
Kısacası bir genç olarak büyüklerimiz bazı zamanlarda kendilerinin daha iyi bildiklerini söyleyip bizlerin onlar kadar bilemeyeceğini düşünmesi ve sadece tek taraflı bir saygı duyuş biçimi beklemeleri. Bizlere aklın yaşta değil başta olduğunu, onlardan önce bir devirde yaşamış olan atalarımızın bu sözüyle öğüt verirlerken kendileriyle çelişip bazı zamanlarda işlerine geldiği gibi durum değerlendirmesi yaparak kendilerini haklı çıkarma istekleridir gözüme son zamanlarda daha sık çarpan bu ‘saygı eksikliği’ nin sebebi. Ama bu böyle olmamalı, büyük-küçük, kadın-erkek fark etmeksizin, iki taraf içinde birbirinin gerek görüş ve fikirlerine, gerekse yaptıkları ve hareketlerine sınırları aşmadığı sürece, sahiden toplum kültüründen uzak kalarak akıl ve mantığa sığar biçimde değerlendirme girişiminde bulunmak olmalı.
*****
Kendimi ifade etmek istediğim şey bu kadardı. Dikkate alıp okuduğunuz için teşekkürler. Umuyorum bir genç olarak saygı konusunda derdimi anlatabilmişimdir sizlere. Keyifli okumalar ve iyi günler dileklerimle. Esen kalın.