Kadınlar günüyle ilgili bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüğüm halde aklıma gelenleri bir türlü yazamadım. “KADIN” denince akla gelebilecek birçok önemli ve değerli kavramı bir yazı ile anlatmak, tek bir yazı ile onun sesini duyurmak mümkün olabilir mi? Kadınlar günü oluyor da kadınların medenice, cesurca, gönlünce yaşayabileceği günleri olabiliyor mu? Bu çağda halen istediği gibi yaşayabilen kaç kadın varı? Kimsenin kısıtlaması olmadan, kendi istekleri doğrultusunda, kendileri için yaşayabilecekleri kaç günleri var?
Herkesin sesini duyurmak için bas bas bağırdığı bir ortamda kadınların sesleri Mart kedilerininki kadar çıkmazken, ben ne yapabilirim ki? diye düşünüyorum.
Öğrencisi, memuru, köylüsü işçisi, emeklisi, sanatçısı, o meslekten olanı, bu amacı savunanı derken her kafadan o kadar çok ses çıkıyor ki; kadınların seslerini duymak için sadece 8 Mart’da görev icabı kulak verir gibi “bugün kadınları dinleyelim. Bugün için randevuları var! Bakalım ne diyorlar?” der gibi bir süre için onları dinliyor görünüp, sonra hiçbir şey değişmeden, değiştirilmeden yaşantıların sürdürülmesine benim yazacaklarımın da etkisi olmaz ki.
Yine de bazı şeyleri düşündürmek ve hatırlatmak için yazıp duruyoruz işte. Sevgililer günü, anneler günü gibi kadınlar gününde de aklımıza gelen dişi cinsiyetin hayatımızdaki önem ve katkısı bir yazı ile anlatılamayacak kadar çokken o emektar, merhametli, kalbini sevgiye açan insan türünün, aldanması, kanması ve ihanet görmesi, acı çekmesi ve hayatın en acı yanına katlanan bir canlı olması ne feci bir durum değil mi?
Üreten, koruyan, bakan, besleyen, emek veren, destekleyen, katlanan, iyileştiren, seven ama sevdiği için namusundan da canından da olabilen, hayatın her alanında yer alırken sürekli hakları yenen, sömürülen, ezilen, hor kullanılan insan türü olmasına karşın kadının sesi o kadar az duyulur olmuş ki bu hayatta…
Ne canı yanarken bağırabiliyor, ne okuma hakkını, çalışma imkanlarını, söz haklarını kullanmada sesini duyurabiliyor. Emeği ve hayatı hiç uğruna, karşılık bulmadan harcanıyor. Sürekli kendinden veriyor kadın. Hep daha iyiyi sağlayabilmek için yaşantısında çaba gösteren oluyor. Maddi-manevi, bedensel ve ruhsal olarak sömürülüyor. Kadın olmanın zor olduğu bir dünyada bir kez daha sesini duyuramıyor.
Son 6 senede kadın cinayetleri kat be kat artarken, kadın haklarına değer veren bir ülkeymişiz gibi konuşmak, yazmak, ortaya çıkmak ne kadar doğru? Kadının sırtından ‘Biz onları sevip, kollarız’ der gibi prim yapmak, belli zamanlarda söz hakkı ve hediyeler vermeye çalışmak ne saçma!
Kadın halen acı çeken, sömürülen, can veren, kanı dökülen, söz hakkı olmayan, eğitim ve çalışma koşullarında zorluklar çıkarılan, madde gibi görülen, ruhuna ve yaşamına güzellikler sunulamayan, tüketilen, hakkı yenen, emeklerinin bedelini alamayan, bedeni kullanılan, canı alınan, canı yakılan, hayatın sorunlarının tek suçlusu gibi bedel ödeyen, sesini duyuramayan dişi cinsi olmaktan kurtulamıyor.
Doğadaki hangi hayvan dişisine zarar verir? Hangi hayvan öldürür? Hangi hayvan dişiyi kalbinde sevgi olduğu için canını alınması gereken düşman gibi görür?
İnsan düşünen, konuşan, hissedebilen canlıdır, derler. Öyle ise neden hayvanların yapmadığı katliamları insan yapar? Neden konuşamaz, anlatamaz derdini? Neden bir genci sevdiği için “töre” denen saçma düşüncelere kurban gider? Neden genç, taze ve güzel diye çirkin düşünceli erkeklerin sapıkça isteklerine maruz kalıp, canından olur? Neden kendi karısı-kızı kıymetlisi iken başkasının karısının ve kızının namusunu hiçe sayanlar yüzünden can veren kadın olur? Yolun ortasında kurbanlık koyun gibi boğazı kesilen eğitimli, çalışan kadının… bir öğretmenin ölmesine neden olan düşünce nedir? Niye sevginin bittiğini ve terk edildiğini kabul edemeyenler yüzünden kadınlar hayatlarından olur? Neden sevip, güvendiği için o adam yüzünden son nefesini vermeye mahkum edilir kadın, yol ortasında üzerine kurşunlar yağdırılırken?
Kadınlara “susmayın! Ses verin” dedikçe neden onlar sadece ölürken ve dayak yerken haykırabiliyorlar? Neden sadece sevgililer ya da anneler gününde “konuş kadın. Bugün senin günün” denir? Sadece o gün mü dinler görünüyorsunuz kadınları? O bile zor gelir. Kadına değer vermek, ödüllendirmek, canını-hayatını hiç sayarak yaptıklarının karşılığında bir anma, bir hediye verme işi bile sorun gibi görülür. Kadına verip- verilebilecek şey sadece yaşamasına izin verilen gün sayısı mıdır? Tarihte olduğu gibi kendi yaşantımızda da birçok hakkı ve emeği olmuş kadınlar ne zaman medeni ve insanca yaşayabilecek bilemiyorum.
Gün geçtikçe artan kadın cinayetleri hiç mi azalmayacak? Hiç mi son bulmayacak? Kadına eğitimi, sevgiyi, Allah’ın verdiği ömrü, emeğinin bedelini, saygıyı çok görenler oldukça kadınlar günü olsa ne yazar, olmasa ne yazar?
Kadınlar yazsa da okuyan kadınlar olmadığı sürece kadın da kendini sadece çığlıklarla, canı yanarken ya da can verirken duyurmaya mahkum kalır. Kadını okumayan, çalışmayan, söz hakkı olmayan hangi ülke kalkınmış ki? Hangi toplum anaların yetiştirmediği insanlarla kendi ayakları üzerinde durabilmiş? Kadını sağlıklı ve mutlu olmayan hiçbir toplumun geleceği aydınlık olmaz. Üzgünüm. Ben yazıyorum da ne değişecek sanki? Ben de çalışma hayatında hakkı yenen eğitimli bir kadınsam, okutulmayan, aile baskısı uygulanan, evlere hapsedilen, susturulan, sevmesi yasaklanan diğer kadınlar ne yapsın? Dilerim kadınların da mutlu ve huzurlu yaşayacakları güzel günler ya da dünyalar vardır!
Kadınların da ödüller alabileceği, başarılara imza atabileceği, ölüm korkusu olmadan yaşayabileceği, hayatına dair kararları alabileceği, refah seviyesi yükselmiş bir toplum olabilmek umuduyla…