Queen… Kimi müzisyenin müzikle tanışmasına vesile olan, kimi dinleyicinin tekrar tekrar dinlediği efsaneleşmiş grup. Birleşik Krallık’ın albüm listelerinde 26 yılını geçiren Quenn’in Freddie Mercury haricindeki tüm üyeleri hayatta. Hatta tüm üyeler, 2018 yılında çıkan ve Freddie Mercury merceğinde Quenn grubunun hikayesini anlatan Bohemian Rhapsody filminin çekimlerinde bulunmuş; ayrıca grubun bateristi Brian May filmin yapımcılığını Robert De Niro ile birlikte üstlenmiştir. Yer yer duygulandıran, bazı kısımlarında gerçek hikâyeden biraz uzaklaşsa dahi hikayenin büyük bölümünün gerçeklere bağlı kaldığı Bohemian Rhapsody; derininde pek çok anlamı barındıran bir başyapıt olarak sinema severlerin beğenisini topluyor. Dillere pelesenk olan, insanı motive eden parçaları ve muhteşem sahne şovları ile gönüllerde taht kuran Queen grubunun hikayesini, Bohemian Rhapsody üzerinden hep birlikte ele alalım.
5 Eylül 1946 yılında Tanzanya’da doğan Farrokh Bulsara, doğuştan 4 ekstra kesici dişi ile ailesinin arasında katılıyor. 3-4 yaşlarında boksör olan Farrokh, iyi bir boksör olmak zorundaydı. Çünkü dişleri sebebiyle rakipleri sürekli ona zarar vermek ve dişlerini dökmek istiyorlardı. Çok asi bir çocuk olan Farrokh Bulsara, ailesi ile birlikte hayati güvencelerinin olmaması sebebiyle Zanzibar’dan Birleşik Krallık’a taşınıyor. Birleşik Krallık’a geldiğinde henüz 18 yaşında olan Farrokh, burada çok farklı bir hayatın olduğuna tanıklık ediyor. İnsanların Pakistanlı diye dalga geçmesinden sonra ismini Freddie olarak değiştiren Farrokh, ilerleyen dönemde resmi olarak da ismini Freddie Mercury olarak değiştiriyor.
Filmde, grubun tanışma hikayesi biraz daha farklı ele alınıyor. Filmde grup üyelerinin tanışma hikayesi; barlarda konserler veren Smile grubunu izlemeye giden Freddie, bir konser sonrasında grup solistinin ayrıldığını öğreniyor. Ardından grubun bateristinin ve gitaristinin yanına giderek ufak bir performans ile kendini kanıtlıyor. Bu sahnede çok ilginç bir diyalog, baterist Roger ve Freddie arasında geçiyor. Baterist Roger, dişleriyle solistlik yapamayacağını Freddie’ye söylüyor. Freddie ise, 4 ekstra dişi olduğunu ve bu nedenden ötürü ağzının çok daha geniş olduğunu ve dolayısıyla pek çok perdeden sesi çıkarabileceğini söylerken o arka sokakta performansını sergiliyor. Böylelikle Freddie ile Smile grubunun yolları bir daha hiç ayrılmamacasına kesişiyor.
Gerçek hayatta ise durum tam olarak böyle değil. Smile grubunun Freddie’den önceki solisti Tim Staffell ile Freddie aynı sanat okuluna giden iki arkadaş iken Tim bir başka gruba katılmak için Smile grubundan ayrılıyor. Freddie, grubun diğer üyeleri Roger ve Brian ise bir dönem ev arkadaşlığı yapan bir tanıdık olarak bilinen bir sima. Hal böyle olunca Freddie, gruba katılmak istediğini Brian’a söylüyor, fakat Brian Tim olduğu için katılamayacağını her defasında Freddie’ye aktarıyor. Fakat sonra Tim’in bir başka gruba gitmesiyle boşalan solist koltuğuna Freddie, hakkını vererek oturuyor.
Filmin ve Freddie Mercury’nin hayatının önemli bir parçasında olan Mary Austin ise yine birkaç farklılıkla birlikte seyircilere sunulmuş. Filmde, Freddie’nin grup üyeleriyle tanıştığı akşam aynı barda tanışan ikili uzun bir süre birliktelik yaşarken gerçek hayatta Mary, Freddie ile tanışmadan önce Brian May ile kısa süren bir birliktelik yaşadı. Fakat Freddie, Mary ile tanıştıktan sonra Brian’ın da iznini alarak uzun bir süre Mary’nin çalıştığı mağazaya giderek onu ziyaret etti ve sonunda ona çıkma teklifi etti. İlk seferinde Freddie’yi reddeden Mary sadece bir gün sonra tekrar edilen çıkma teklifini kabul etti. Freddie Mercury’nin tek sevgilisi Mary değildi. Birçok kadınla ilişkisi olan Freddie, dönemin meşhur Alman oyuncusu Barbara Valentin ile de birliktelik yaşamış ve Barbara Freddie’nin erkeklerle olan ilişkisinden de haberdarmış. Neyse biz dönelim filmimize.
Grubun tanışma hikayesinden sonra hikayeleri süratle ivme kazanıyor. Barlarda konserler vermeye devam ederek sahne hayatlarına devam eden grup, bir süre sonra Freddie’nin ısrarlarıyla tüm paralarını birleştirip, hatta minibüslerini satıp şarkı kaydetmeye başlıyor. Filmin bu noktasında ise yine gerçeklikten biraz uzaklaşılmış olsa da film içerisinde sırıtan hiçbir sahne olmadığını söylemek mümkün. Gerçekte grup üyelerinin minibüslerini satmalarına hiç ihtiyaçları olmadı. Zira İngiltere’nin o dönemki en ünlü kayıt şirketlerinden biri olan Trident’in patronu Norman Sheffield, albümün tüm haklarının kendisinde olması şartıyla herhangi bir kısıtlama ve maddi beklentisi olmadan stüdyoyu gruba verdi. 1975 yılında grubun menajerliğini üstlenen John Reid, Queen ile Trident arasındaki bu sözleşmenin feshedilmesi için yoğun bir mesai harcamış ve nitekim en sonunda istediğini başarmıştır.
Yeniden filme dönecek olursak; minibüslerini satan dört arkadaş kayıtlarını tamamladıktan sonra evlerine dönüyor. Aradan bir süre geçiyor ki demo kayıtlarının Elton John’un menajeri olan John Reed’e ulaştığı ve kendisinin grup üyeleriyle görüşmek istediği Freddie’nin doğum gününde haber veriliyor. Böylece grubun yükseliş grafiğindeki hızı gittikçe artıyor. Filmde geçen mükemmel bir diyalog ise belki de Queen grubunun neden kalbimizde taht kurduğunu açıklar nitelikte bir cevap oluyor. Menajer John Reed gruba, “Queen grubunu diğer rock gruplarından ayıran nedir?” diye soruyor. Freddie Mercury’nin cevabı ise şu şekilde: “ Ortak yönü olmayan dört uyumsuzuz ve diğer uyumsuzlara çalıyoruz. Dışlanmışlara. Arka taraflarda duran ve diğerleriyle ortak yönü olmayanlara.” Bu diyaloğun ardından grubun bir diğer üyesi olan John Deacon ile menajer arasında geçen bir konuşma ise rock müziğini tarihinde yenilikler yaratacak o adımların işaretini daha ilk günlerden veirr nitelikte. Freddie menajere, verebileceklerinden çok daha fazlasını istediklerini söylediğinde menajer:” Her grup daha çoğunu ister.” diyerek karşılık veriyor. John Deacon ise “Her grup Queen değil.” sözü ile kendine ve arkadaşlarına güvenini ortaya koyuyor.
Grubun hızla yükselen kariyeri konserlerle taçlanıyor. Yeni şarkıların çıkması gerektiği için bir süre sonra menajerlerinin ve yapım şirketinin ortaklığıyla şehirden uzak bir stüdyo eve grup üyeleri taşınıyor. Burada çalışmalarını yürütürken asistanları olan Paul Freddie’ye olan ilgisini alenen belli ediyor ve Freddie onu Mary’ye olan aşkı için uzaklaştırıyor. Yoğun bir çalışma temposunun ardından 6 dakikalık bir müzik ziyafeti olan Bohemian Rhapsody başta olmak üzere pek çok eser doğuyor. Grup üyeleri şehre dönerek kayıtlarını yapımcılıklarını üstlenen Ray Foster’a dinletiyor. Ray Foster ise 6 dakikalık Bohemian Rhapsody parçasının sunulamayacağını söylüyor ve gerekçe olarak da radyolarda 3 dakikalık şarkıların çıkabileceğini gösteriyor. Hal böyle olunca bir başka şarkının çıkması gerektiğini belirten Ray Foster’a tüm grup üyeleri, menajer ve grubun avukatı tepki gösteriyor ama Ray Foster kararından vazgeçmiyor. Bunun üzerine ise grup üyeleri orayı terk ederek yapımcılarıyla anlaşmalarına nokta koyuyor. Filmin bu noktasında yine gerçeklikten uzak fakat anlamlı bir hareketin sergilendiği görülüyor. Ray Foster aslında bir hayali karakter ve EMI şirketinin o dönemki patronu Roy Featherstone anısına ve ondan ilham alınarak yaratılıyor. Roy, grubun çok büyük bir hayranı ve Bohemian Rhapsody’i çok beğenerek gruba destek veren iyi bir müzik dinleyicisi. Filmin yaratılış aşamasında bu detayın unutulmaması oldukça anlamlı bir hareket olarak Quenn hayranlarının kalbini yeniden fethediyor.
Filmin devamında ise grup kariyerlerine farklı yapım şirketi ile devam ediyor ve ününü günden güne artırıyor. İlerleyen zaman içerisinde Freddie, eşcinsel veya biseksüel olduğunu düşünüyor ve bu durumu kız arkadaşı Mary ile konuşuyor. Mary ise bu durumu olgunlukla ve elbette ki biraz hüzünle karşılıyor ama arkadaşlıkları gerçek hayatta da olduğu gibi yıllarca devam ediyor.
Zaman Queen grubunun lehine ilerledikçe hayatlar değişmeye başlıyor. Freddie haricindeki tüm grup üyeleri evleniyor ve Freddie Mary ile duygusal ilişkisini noktaladıktan sonra bir başka eve taşınıyor. Burada verdiği partiler ile birlikte olduğu kişiden uzaklaşan Freddie, aslında bir bakıma kendine zarar veriyor. Grubun diğer üyeleriyle arasındaki fark da bu dönemde iyice su üstüne çıkarken ilk çatlaklar başlıyor. O dönemde Freddie’ye bir plak şirketinden solo albüm teklifi geliyor ve Paul, menajer John Reed’in saf dışı kalması için bunu Freddie’ye John’un söylemesini istiyor. Bunu duyan Freddie, John’un arkadaşlarına ihanet etmesini istediğini düşünerek onu kovuyor ve böylece kendi sonunun başlangıcına imza atmış oluyor. Filmde menajerin kovulmuş olduğu aktarılsa da gerçekte 1977 yılında grup ve menajer dostane biçimde yollarını ayırıyor ve arkadaşlıklarına kaldıkları yerden devam ediyor. Ardından Paul’un etkisi altına giren Freddie, solo albüm teklifini kabul ediyor ve bunu grup arkadaşlarına söylemesiyle de ipler kopuyor. Filmde yansıtılan bu şekilde olsa da aslında durum böyle değil. Grup içerisinde solo albüm yapan ilk kişi Roger Taylor idi. Grubun müzik yapmaya ara vermesinin sebebi ise 1983 yılında, on yıl süren yorucu turnelerin ardından eskisi gibi coşkulu hissetmemeleri oldu. Bu süreçte her biri kendi solo kariyerlerine yönelirken iletişimi asla koparmadı. Filmde ise Freddie’nin solo kariyer yapması üzerine grubun dağılması olarak yansıtılan olayın gerçeği budur. Biz yine dönelim filmimize.
Solo kariyer çalışmaları umduğu gibi gitmeyen Freddie’yi kendine getiren ve gözlerini açan kişi Mary oluyor. Afrika’ya yardım amaçlı yapılacak olan Live Aid konserinde Quenn grubunu görmek istediklerini belirten telefonları ve Mary’nin aramalarını Freddie’ye iletmeye Paul’un gerçek yüzünü gösteren Mary, bir bakıma Quenn’in yeniden toplanmasını sağlıyor. Gerçekleri öğrenen Freddie Paul’u kovuyor ve derhal dağıttıklarını toparlama işine girişiyor. Grubuyla yeniden görüşüyor ve şartlarını kabul ederek grubunu yeniden bir araya topluyor. Fakat maalesef ki her şey kusursuz ilerlemiyor. İlk defa o dönemlerde ortaya çıkan ve henüz ne olduğu tam olarak anlaşılamayan AIDS virüsünü kapan Freddie, grubuyla son günleri olduğunun bilincinde olarak izleyicileri oldukça duygulandırıyor. Live Aid konserine çıkmadan önce bunu grubuna söylüyor ve hep birlikte sarılıyorlar. Filmin en duygusal anlarından biri olan o sarılma anını izleyen gerçek grup üyelerinin gözleri dolmuş mudur merak ediyorum doğrusu. Live Aid konserine çıkan ve milyonlarca kişinin önünde muhteşem bir performans sergileyen Quenn unutulmamacasına hafızalara kazınıyor.
Freddie, konser sonrası yaşamını bir partide garson olarak çalışan ve parti sonrasında tanıştığı Jim Hutton ile geçiriyor. Bu notada yine filmde ufak bir nüans farklılığı yer alıyor. Jim’in ve Freddie gerçekte Londra’daki bir gece kulübünde tanışıyor. Hatta Jim, Freddie’nin ona içki ısmarlama teklifini reddettiğini hatta onu tanımadığını söylüyor. Fakat ikili 1985 yılında yeniden aynı gece kulübünde karşılaşıyor ve bu sefer tanışmaları gerektiğini anlayarak harika bir ilişkinin ilk adımını atıyor. Filmde yer alan ufak bir diğer değişiklik ise asistan Paul’un kovulması. Paul’un aslında bir parti esnasında evin yerinin çökmesine neden olması sonucu kovulduğu biliniyor. Filmdeki son değişiklik; Freddie’nin AIDS oluşunu açıklamasıdır. Freddie Mercury AIDS olduğunu Live Aid konserinden iki sene sonra öğrendi ve 1989 yılında bunu grup arkadaşlarına açıkladı. Tüm dünya ise bunu ölümünden sadece bir gün önce öğrenebildi.
Sayısız konser, sayısız parça ve muhteşem sahne şovları… Queen, adeta bir miras gibi müzik dünyasının en değerli hazinelerinden biri olarak ölümsüzlüğünü çoktan ilan etmiş bir gruptur. Birbirlerinden çok farklı, tıpkı filmde söylendiği gibi uyumsuz dört kişinin çıktığı bu yol bizlere mükemmel eserler bıraktı. Grubun avukatlığını ve daha sonradan menajerliğini yürüten Jim Beach ve Queen üyeleri dünya çapında AIDS ile mücadele için Freddie’nin anısına “The Mercury Phoenix” vakfını kurdu. Böylelikle Queen grubu asla unutulmayacak bir hatıraya daha imza atmış oldu.