Mutluluğunun kırıntılarına saklanarak öğrendim umut etmeyi,
Halbuki herşey avuçlarımın içindeydi avuçların gibi.
Salonumuzda ki koltuğa uzanıp koklamak varken saçlarını,
Çekinmeden, utanmadan gezmeye başladım,
Senin kokunun bulunduğu parfümeride ki kadın reyonlarını.
Tüm varoluş hikaylerinde senin izini ararken,
Tükenmişlik sendromu yaşayanların dibinde buldum kendimi.
Gezdiğim tüm sokaklarda seni aramak yerine,
Beni terkettiğin kafede, beni bıraktığın masada,
Son içtiğin vişne suyuna sarıldım her gün.
Sahilde oturup poğaça yediğimiz yerde,
Kayalıklarda üşürken hayal kurduğumuz soğuklarda,
Seni beklerken şehri izlediğim o sisli tepede,
İçme şu zıkkımı dediğin sigarayı yaktım her saniye.
Çünkü sen giderken o vardı parmaklarımın arasında.
Söz sevdiğim, geldiğinde sonsuza dek bırakacağım,
Beni bıraktığın ve seni beklediğim o umut dolu yerde …
Gözlerin gözlerime değdiğin de,
Ellerin avuçlarımı terlettiğinde,
Dünyamın rengi yüreğinde şekillendiğinde,
Dilin benim ismimi seslendirdiğinde.
Masum bir hayalsin düşlerimde,
Sadece seni soluyorum.
Ufak bir türküsün dilimde,
Yıllardır sadece seni fısıldıyorum.
Gel diyorum duymuyorsun,
Her gün pencerene geliyorum görmüyorsun,
Seni seviyorum diyorum,
Her seferinde bir kez daha öldürüyorsun.
Sonsuzluk tatmak istedim,
Yaşamak değil sonsuza kadar sevdiğin olmak istedim.
Sadece seni duymak istedim,
Yan yanayken değil her anımda seni duymak istedim …