Kampüsten yeni çıktım.
Artık akşam ezanı duymaya saatler değil, dakikalar kalmıştı.
Aklımda malum soru.
“Eve yetişebilir miydik.”
Minibüse bindim.
Otogara geldik.
Otogar, sanki şehri ikiye bölüyordu.
Şehrin bu tarafı kampüstü.
Diğer tarafı çarşıydı.
Hızlı gitmeye çalışıyoruz.
Azda olsa trafik var.
Bereket, şehir trafiğine yansımıştı sanki.
Her yer araba olmuştu.
Burada ayakta yolcu almak yasaktı.
Bundan memnun olmayanların başında öğrenciler ve şoförler geliyordu.
Birkaç kişi otogarı geçerken “bizi almadı” diye arkamızdan el sallayarak yolcu etti. Tahminimce güzel anmadılar şoförü.
Sanayiye geldik, maalesef ezan okundu.
Yetişemedik. İçeriyi nedamet duygusu kapladı.
Olmamıştı işte.
Bu da gol değildi hakime bey.
Hülasa masada beklemek, önünde duran çorbanın buharını seyretme hayali başka zamana kaldı.
Artık mağlup olan minibüs yolcuları kırgındı.
Hatta daha da geç gidilene bilirdi.
Kaptan camı tam açtı.
Radyonun altında duran dünyaca ünlü, uzun sigaraya uzandı.
İki kolu ile direksiyonu tuttu.
İçinden 1 tane alıp paketi bozuklukların üzerine fırlatır gibi attı.
Ateş için eğildi, çakmak bulundu. Radyo da Harika Avcı çıktı.
“Hep aynı kalsa acılar, insan oğlu nasıl yaşar.
Bir gün küllenir anılar, yanmaya da alışırım. “
Sanki ritüel irticalen yeniden gerçekleşiyordu.
Harika Avcı, her yükselişinde vites in üzerinde işaret parmağı ile orta parmak arasında duran sigaralı el vites atıyor,
aman külü düşmesin oyunu oynanıyordu.
Size şunu net olarak söylemek isterim.
Şarkıyı başka yerde dinlerseniz aynı tadı veremeyecek.
James-Lange teorisi derki bu şarkılarda 1 minibüs, 1kaptan (mutlaka sigara içen), duvarda Cengiz Kurtoğlu resmi, birkaç isyankâr,
hayatı anlatan duvar yazıları olması ve gidilecek yolunuz olmalı.
Yol demişken yollar bütün bütün boştu artık.
Mevlana şehri ramazan ayını yaşatıyordu.
Eğer ramazanı burada yaşamadıysanız eksiksiniz. Mevlana’nın hayat hikayesiyle bitirelim.
Üstat sema ederken sarhoş birisi gelip onunla dönmeye başlamış.
Öğrenciler apar topar sarhoşu dışarı almışlar.
Sema bitince:
-Neden onu dışarı çıkardınız diye sormuş.
-Efendim sarhoştu. Demişler.
Mevlana hoşgörünün dersini vermiş:
“içkiyi içen O’ydu, sarhoş olan sizsiniz.”
Hoşça kalın
Konya 2002