Nasıl anlatsam nerden başlasam bilmiyorum. Yutsam bulandırıyor kussam acıtıyor. Sanki beynimin içinde keskin parçacıklar var da düşündükçe kanatıyor. Gözyaşım dahi akmıyor ama sorsanız hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Öyle haykırsam ki tüm evren yasımı tutsa.
Ruhumu emdi birileri hislerimi de aldı götürdü. Bana sen olma diyorlar nasıl kurtulacağım? Sevmek istemediğim renkleri sevmeme zorluyorlar. Papatyayı severken gülü dikeni ile sev diyorlar. Ben kendimden nasıl kurtulacağım? Sanırım savaştıkça ve yaşadıkça batıyorum. Acılarıma ortak olsunlar istiyorum fakat sonrasında olumsuz hisler ve düşüncelerin yaraya tuz basma ihtimali korkutuyor…
Korkuttu, fısıldadım duymadılar. Dilimde yalan söyledi anlatamadı benliğimi. Gözlerimi koydum ortaya anlamadılar çaresizliğimi. Gözler kalbin aynası değilmiş Mayle. Bakıyorlar evet ama göremiyorlar çaresizliğimi.
Oğuz Atay’ın “Ben ağlamıyorum albayım eriyorum, birazcık şansım varsa buhar olurum” dediği yerdeyim. Çünkü nefes aldığımı hissetmiyorum. Sağa sola tutunamadan Yaşıyorum. Ama “bir umuttur yaşamak” demiyeceğim. Umut içinde yaşamak intihar dışı bir şey değildir. Hayatta umarak yaşadıklarımın bir gün ummadığım olduğu zaman acı çeke çeke çeke öğrendim. Ağır ağır hisler keskin yaralar alırken; yaşam denen şeyin her çıkan engelde ne kadar basitleştiğini öğrendim.