“Herkese merhaba arkadaşlar!
Blog yazıma geçmeden önce beğenmeyi, paylaşmayı ve abone olmayı unutmayın!”
Belki de son bir kaç yıldır en sık duyduğumuz cümle bu olmuştur.
“Merhaba arkadaşlar!”
O halde yukarıdaki cümleyi ezberlediyseniz, gelin beraber ufak bir formül ile YouTuber olmaya bakalım;
1- En az bir adet kamera
2- YouTube kayıt için mail adresi
3- Özel, samimi ve cesur bir kişiliğesahip yaratıcı sen/siz
İşte formül bu. Bu üç maddeyi, özellikle üçüncü maddeyi tamamlıyorsan olay bitmiştir.
“- Hangi olay?”
“+ YouTuber olma olayı.”
“- Gerçekten bu kadar kolay mı?”
Evet güzel bir soru.
“Gerçekten bu kadar kolay mı?”
Özellikle yeni denilen ama şundan on yıl sonra eskiyecek neslin, heves ve hayal ettiği bu iş kolu gerçekten bu kadar kolay mı?
Sizleri bilmem ama bence hiç kolay değil!
Kolay olan eleştirmek, bunun hevesten ve zaman kaybından öteye gitmeyeceğini düşünmek ve her fırsatta ücretsiz aldığımız mail hesapları ile açmış olduğumuz profillerden, bol bol hakaret içeren yorumlar yapmak.
Evet bunlar gerçekten YouTuber olmaktan daha kolay.
Hatta her hangi bir işletme açıp, ticaret hayatına atılmak da yine YouTuber olmaktan kolay.
Çünkü; Kapitalizmin biz daha doğar doğmaz damarlarımıza oksijenden önce giren bireyler olarak, şunu çok iyi biliyoruz ki, hayatta kalmak için paraya, para kazanmak içinde iyi bir rekabete ihtiyaç vardır.
Sihirli kelimede bu; “Rekabet”
İşte tam da bu noktada YouTuber olmak zor diyorum.
Çünkü bir ticari işletmenin rakibi olmak için en az onlar kadar sermayeye ve en önemlisi batırsan da hayatta kalabileceğin maddi gücün olması gerekirken bu mecrada öyle bir ihtimalin yok. Kameraya kayıt edilmiş herkes ve her şey anında senin rakibin.
Tüm dünya hatta konuşamayan yeni doğmuş çocuktan, iç güdüleriyle hareket eden hayvanlara kadar herkes senin rakibin.
Tüm bu rekabet ortamı içerisinde çalışmak sanırım hiç kolay olmasa gerek?
Mantar gibi türeyen rakiplerden sıyrılmak için samimi ve gerçekçi olman gerekiyor. Çünkü izleyicinin seni nasıl ve nerede izlediğini bilemezsin. Ona kendini inandırmalı ve kendine çekmelisin.
Bazen yemek yerlerken, bazen arkadaşlarıyla toplanmışlarken ya da aile sohbetlerinde veya flörtüyle öpüştükten sonra ya da tuvalette… Kısaca en mahrem anlarında onlara eşlik edecek yüzlerini güldürecek, ufuklarını açıcacak, duygulandıracak, eğlendirecek, şaşırtacak vs. yani onlardan biri olacaksın.
Ama…
Hem de onlardan farklı…
Yani hem onlardan hem de onlardan farklı.
Aynı olsan neden seni izlesinler ki?
Bu farklılığını üstelik her ürettiğin içerikte yeniden ortaya koymalısın. Çünkü bir önceki videonu en fazla (izleyen biri) iki ya da üç kez daha izler.
O halde hem ben olacak hem benden farklı ve daima yeni içerikler üretecek.
Yıllardır aynı pantolonu üreten, aynı oranda şekerli çikolatayı kavanoza dolduran, motorunu geliştirip bir üst kasasını piyasaya sunan, ekranlarını büyültüp/küçülten ya da lavaşa çiğköfte saran bir firmaya nazaran oldukça zor olsa gerek!
Durun bu mesleklerde elbette zor. Diğer tüm meslek ve meslek grupları gibi.
Ama rekabet faktörünü yeniden hatırlatmak isterim.
Kısaca, YouTuber olmak için gerekli maddeleri sağlayıp “kolaymış ya” demeden önce ,YouTube da başarılı olmak için altın kurallara bakmak daha iyi olacaktır.
1- Rakiplerin sayısı
2- Samimi ve içten olmak
3- Her seferinde yeni ve farklı bir şeyler başarmak
Son olarak kıymetli arkadaşlar, bana göre YouTuber’ların “kolay bir iş yaptıklarını” düşünerek onları eleştirmek yerine, onların bu mecrayı basamak olarak kullanmalarına vesile olan sektör öncülerini eleştirmek sanırım daha doğru olacaktır. Gişe için vizyona sokulan anlamsız işlerin ya da sesi bilgisayar ekranında oluşturulmuş parçalar için el ovuşturan kişileri kast ediyorum.
“Eee… Buraya kadar okuduysanız bir “like” atmayı unutmayın! Başka yazılarda görüşmek üzere….”