BÜYÜME BEBEK

O kadar güzelsin ki. Minicik ellerin, ayakların, küçücük dudakların, burnun var. Cildin kusursuz. İpek gibi. Mini mini giysilerin, ayakkabıların, yanlış ve- çocukça da olsa- söylediğin her söz güzel. Gülüşün, koşman, küçük adımlarla yürüyüşümüze eşlik etmeye çabalaman, minicik boyunla büyük insanlar gibi olmaya çalışman bile çok güzel. Dünyaya saf ve masum bakışlarla bakıp, art niyetsiz gülüyorsun. Kahkahaların var yalansız. Büyük insanlarda sevilmeyecek her şey sende güzel.  Ne kadar iyi, ne kadar saf ve masumsun. Dünyayı da kendin gibi kusursuz,  güzel, saf, temiz görüyorsun. Daha kimsecikler canını yakmamış. Hayatın zorlu çalışma çarkları arasına girmemişsin. Her şey temiz, güzel, sorunsuz.

                Sakın büyüme bebek. Sakın büyüme minik insan. Oyuncaklarınla oynarken dursun zaman. Hep öyle kal. Kendi yarattığın dünyanda yaşa! Seni seven bizler ne kadar sana dünyanın çirkinliklerini aksettirmesek ve varlığımızla sana siper olsak da bir gün gelip kendi kanatlarınla uçmaya başlayacaksın.

                Seni uykundan uyandırmaya kıyamayacağımız kadar küçükken sabahın erken saatlerinde, gün ağarmadan, karanlıkta yatağından çıkıp, belki yürüyerek- belki servis aracınla, ama uykuna ve çocukluğuna doyamadan seni oyuncaklarının olduğu yatağından, odandan çıkarıp, sıcacık, huzurlu ortamından alıp, minicik yaşında, küçücük önlüğünü giydirip, “Okul” denen yaşam mücadelesine katmak zorundayız.  İşte o zamandan sonra hayat hiçbir zaman sana önceki günler kadar güzel gelmeyecek. Kendi başına öğrenecek, arkadaşlar edinecek, yollarda yürüyecek ve kendin için bir şeyler yapmaya başlayacaksın. Artık hayatının her anında her şeyini sana hazır halde sunan bizler olamayacağız. Belki hayatın boyunca seni sevenler olarak her zaman yanında oluruz, koruruz, destekleriz ama hayatının her saniyesini birlikte yaşayamayacağız. Sonraları o odanı, oyuncaklarını, eşyalarını, çocukluğunu arayacaksın ama bir daha o güzel, saf, kusursuz günlere dönüşün olmayacak.

                Sabahlarca uyanıp, kilometrelerce yol giderek okul hayatını bitirmeye çalışırken seni üzen, kıran, canını yakan, hakkını yiyen, senden önce canavarlaşmaya başlamış insanlarla karşılaşacaksın. Hakkını aramak için sen de sessiz kalmamaya, eskisi gibi iyi niyetli olmadan, kızan, sinirlenen, karşılıksız kalamayan biri olmayı öğreneceksin. Sınıfların ilerledikçe sen de sert yaşam koşullarını göreceksin. Masumluğum, güzelliğin, saflığın çooookk zaman öncesinde kalacak. Bir masal gibi güzel ve uzaklarda hatırlanan o güzel bebeklik dönemlerinden eser kalmamaya başladıkça yaşın da büyümüş olacak.

                Belki çevrendekiler sana vatanseverliği, iyi bir insan olmayı, saygıyı, erdemi, çalışkanlığı anlatacak ve yarınlarının güzel olması için ellerinden gelen desteği verecekler. Belki sen de gerçekten çok iyi bir insan olup, sevenlerini üzmeyeceksin.

                Ama büyüme be bebek! Hayat zor. Çok da çirkin. Okulların bitse, çalışma hayatının zorluklarıyla uğraşacaksın. Defalarca aşk acısı çekecek, sevgiye olan güvenini kaybedeceksin. Maddi-manevi kazıklar yiyeceksin. Hayata küseceksin belki de? Yaşın gençken yine de tüm dünyayla mücadele edecek güç ve umudu içinde bulacaksın. Ama senin gibi yetişmemiş birileri… Offf. Büyüme be bebek! Sana zarar verenler çıkacak. Seni koruyamayacağız o zaman, bugünlerde olduğu gibi. Birileri seni bedenen de yaralayabilecek. Kaza da geçirebilirsin. Kavgaya da karışabilirsin. Birileri sana şiddet de uygulayabilir. Ve bu şiddet, seni sağlığından ya da canından da edebilir. Belki de daha bir fidanken hayatın sonlanabilir.  Hayat güzel değil be bebek! Sakın büyüme. Gencecik insanların ölümü, sakat kalması, yaralanması, acı çekmesi çok daha üzücü bebek! Anneler, sevenler, canlarından bir parçanın zarar görmesini istemezler ki.

                Büyüme bebek! Hep öyle kal. Sevimli, saf, masum, şirin ve gülen yüzünle. Ya da… Ya da hiç doğma. Çok da güzel değil bu dünya.

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
JEFF THE KİLLER ASLINDA KİM? CREEPYPASTA EFSANEVİLERİ

JEFF THE KİLLER ASLINDA KİM? CREEPYPASTA EFSANEVİLERİ

Sonraki
ÇOCUĞUNUZ BİR MEYVEYİ DALINDAN KOPARDI MI?

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.