Sorunlarla Başa Çıkamama Rehberi

  Her insanın hayatında mutlaka bir geçiş dönemi olmuştur. Herkes mutlaka mutsuzluğu, halsizliği, bıkkınlığı ve tarif edemeyeceği birçok kötü duyguyu içinde biriktirdiği bir dönem geçirmiştir. Bu dönemi hafif atlatan, hafif geçirip sadece bir dönem diyerek geçen insanlar da vardır; aşırı zorlu ve etkisi travma haline gelmiş, o dönemden sonra kişiyi etkileyen birçok durum yaşayanlar da olmuştur. İşte bu rehber bu kişiler için. Sorunlarla başa çıkamama rehberine hoş geldin güzel kalpli insan. Ben de o dönemden geçtim ve tecrübelerimi anlattığım bir yazı olacak.

  İnsanın psikolojisinin güçlülük durumu, bir şeyleri kaldırabilme oranı kişiden kişiye farklılık gösterir. Eğer gerçekten bazı durumları kaldırabilme potansiyeliniz yüksekse bir durumdan daha az yıpranarak çıkma olasılığınız yüksektir. Lakin psikolojiniz bazı durumları kaldırmaya elverişli değilse de yıpranma ve incinme olasılığınız da o kadar fazladır. Dışardan bakan insana her ne kadar ” bu mu? ” dedirtecek durumun bile aslında sizi nasıl zedelediğini tarif bile edemezsiniz.

  Bazen bu durum aşırı basit bir nedendir fakat siz bunu içinizde biriktirdiğiniz şeylerle beraber aslında bir kaos olarak görür ve bu durumu olduğundan daha fazla acı çekerek atlatırsınız. İçine kapanık bir insan olmanın getirdiği bir durumdur. İçine kapanık insanlar dertlerini başkasına veya başka bir şeye dökemez. Her ne kadar o olayı kendi içlerinde yok etmeye çalışsalar da yapamaz ve en küçük bir travma canlanmasında o anı tekrar yaşayıp yıpranırlar.

  Aslında dışardan görünen küçük ve ufak tefek şeyler içlerinde sıra sıra uçurumlar dizmiştir. Her ne kadar anlatmasalar da  anlayan birine sessizlikleri çok güçlü bir haykırıştır. Gözlerinden anlarsınız yorgunluklarını ve beni anlayan birine ihtiyacım var dediklerini. Bu yapıda insanlar genellikle de hep gülerler. Dışarıya kendilerini öyle yansıtırlar. Hep maskeler güler ve gerçek yüzlerini güldürebilen insanlar, onlar için çok değerlidir.

  Çok sevdiğim bir arkadaşım öyleydi. Onunla aynı dönemden geçmeyene kadar onu hep mutlu sanırdım. Gerçekten mutlu ve gerçekten yüzünü güldürdüğümü düşünürdüm. Geçtiği o dönemden ben geçtim, biyolojik yaşım sadece 13-14’tü. Fakat ruhuma binen o yorgunluğun yaşını hesaplayamam bile. Çok sevdiğim ve idolüm olan ve dünyanın en güçlü kadını diye sıfatlandırdığım annemin göz yaşlarına şahit olmanın beni nasıl bir döneme sürüklediğini anlatamam bile. Dışardan biri için bu sadece geçişsel ve ergenlik döneminin getirdiği duygu karmaşasıydı. Benim için ise büyük bir travma. Anlatacak hiçbir arkadaşımın olmadığını fark ettim. O an kimseye aslında güvenmiyor olduğunuzu fark edişiniz ve insanların sadece bir kalabalık oluşu bile acı vericidir.

   İçimi dökebileceğim sadece birkaç sayfa boş kağıt vardı. Babam yoktu, çok özlemiştim. Bir kızın kahramanıdır babası  ki benim gibi babasına bu denli düşkün olan bir insanın yarasıdır da. Onun yanına kalmaya gittiğimde çektiği acıları gördüm. İçine attığı onca şey gözünden belli oluyormuş. İlk defa bir göze bakınca kendi yansımamı görmedim. Çekilen bir sürü derdi gördüm. Bunları görüp çare bile olamamak o kadar kötü ki.

   Çok zorbalığa uğradım, maddi sıkıntı çok çektik ve çok genç yaşta olgunlaştım. O dönem öyle bir dönemdi ki gerçekten bu hayatta aslında tek oluşunuzun kanıtıdır. 10 yıllık dostunuzun 11.yılda düşman oluşunun kanıtıdır. O dönemden sonra okudum gözlerinden insanları. Arkadaşımın gülüşleri o kadar kasten yapılmış bir eylemmiş gibi geliyordu ki. Hissediyorsunuz onu gerçekten mutlu edemediğinizi. İçine kapanık insanlar konuşmaya yatkın olmaz. Bir şey anlatacakları zaman kelimelerle beraber göz yaşları devreye girer ve anlatamaz. İçimizdeki bir diğer düşünce de sevdiğimiz bir insana derdimizle yük olmamaktır.

  Böyle olmayacağını anladığım için, mektuplaşmaya karar verdik. Alın elinize kağıt ve kalem. Düşünmeden yazın ne istiyorsanız aklınızda ne varsa. Eliniz kendiliğinden yazacaktır. Siz ne olduğunu ve nasıl olduğunu anlamadan tüm içinizi dökmüş olacaksanız. Okuduğunuz zaman içinize attıklarınız yüzünüze vuracak. Gerçekten de öyle oldu. Gerçekten çok acı sığdırmışız minicik bedenlere. Bunun dezavantajı her zaman bir travma olarak kalıp sizi takip ediyor oluşudur. Daha 7 yaşındayken yeni taşındığımız ve maddi durumumuzun olmamasına rağmen bizi kabul eden ev sahiplerinin zengin çocuklarının, ayakkabımı alıp çöp konteynırına attıkları günü dün gibi hatırlarım. Ben mi ne yaptım? İçinden çıkardım minicik boyumla. İkinciyi alacak paramız yoktu çünkü. Bu anı tüm hayatım boyunca benimle olacak.

   Avantajı ise olaylara sadece iyimser bakmayı bırakıp realist olursunuz. Olgunlaşırsınız. İnsanları daha kolay çözersiniz, hayatta attığınız her adım daha sağlam olur. Kendinizi her ne kadar yorgun hissederseniz edin aslında güçlü olduğunuza da bilirsiniz. Sorunların ardı arkası kesilmez. Hayatta sorunlar da olmalı ki bir düalite ortaya çıksın. İyi ve kötü birbirini tamamlasın. Fakat bunlardan en az şekilde hasarlı çıkmak kişinin yani sizin elinizdedir. İçinize attığını her sorun uçuruma yeni bir taş demektir.

  Önce taşlar düşer, sonra da siz de taşlar gibi kayar uçurum kenarına gelirsiniz. Oluşturduğunuz bu uçurumdan kenardan bile dönmek varken atlamayı seçerek kendinizi yıpratmış olursunuz. Boş duvarlar ve boş kağıt bile bazen insanlardan daha iyi işlev görür ve sizi sorunlarınızdan uzaklaştırmaya yarayabilir. Onlara anlatın ve onlara dökün. Korkmayın menfaatleri doğrultusunda ağızlarını açmazlar. İnsanlardan kendinizi soyutlamayın, çok bağlı olup herkese de belinizi bağlamayın. Unutmayın ki sorunlarınızın çoğunun kaynağı insanlardır. Biri sizin için yaşam vermeyene kadar kimse için nefes almayın. Şimdilik bu kadar, güzel kalplerinizi kötü insanlara yer vererek kirletimeyin.

Ebrar Nisa
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Hayali Kahramanlar
Sonraki
BOŞ VER

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.