Merhaba!
Nedenini bilmediğim bir durum. Ama keyfim yerindeyken değil, daha yorgun. Daha keyifsizken yazmak istiyorum. Belki içten gelen bir dürtü; Rahatlatıyorda. Yazmak çok güzel birşey. İyi yahut kötü. Bir şekilde içindekileri dışa aktarmak, onları; gerçek ya da kurgu, fikir ya da tevrübe ayırt etmeden bir şekilde birilerine sunmak. Birisi diyorum çünkü bazen yazan kişi okuyacaktır sadece. Herneyse anlatmak istediğim. Bu başlık altında belki birçok kişi toplanacaktır. Çünkü yazmayı sevenlerin olduğunu biliyorum. Okuyan ister. Gerçekten sevdiğin bir kitabı unutmazsın. Ben ilkokuldan kalan efsane kitaplarımı unutmam; Dünya klasiklerimi, lisedeki felsefe kitaplarımı unutmam. Çünkü okurken etkilenerek okudum çoğunu.
“Jules Verne” bu efsane yazar belki beni en çok etkileyenlerden. Elbette herkesin vardır böyle bir yazarı.
Çok sevdiğin bir şarkı; defalarca dinlediğin, sevdiğin birisi ile olan anıların aklında, Ne günlermiş dediğin. Duygusalsındır belki gözlerin dolar.
Belki yapacak birşey kalmadı. Mutlu mesut yaşıyorsun, belki fakir ve sefil ağır duygularla bir ömür geçiriyorsun yazmak gelmez mi içinden ?
İşte böyle şeyler insanı yazmaya itebiliyor. Özendiriyor. Belki çok büyük yazarlar haline getiriyor. Kim bilir belki de kimsenin umrunda olmayacak amatörce yazılar ama yazan için önemi büyük. Yazar kişi duygusaldır. Karakteri sağlamdır. Nazik ve kibardır. Boş konuşmaz. Konuştuğunda Çevresindekileri etkiler, etkilemelidir de aynı zamanda gururludur.
Nitekim kelime kelime yazmak çok güzel. İçinde varsa yaz. Şiir yaz, hikaye yaz, mektup yaz, tecrübelerini yaz. Ne yazdığının önemi çok, ister sevilsin ister sevilmesin. Bu seni üzmesin yolundan, hayalinden etmesin. Herkesi de memnun edemezsin. Kendini mutlu ettiysen tamamdır.