Aramızda Arılan Yavuz Bahadıroğlu Üstadıma ithaf ediyorum. Ruhu şad mekanı cennet olsun..
Dünyaya geldikten, aklı başına gelip buluğa erdikten sonra, delikanlılık diyerek kanını delicesine akmasına izin vermeden, aklıselim bu gelişinin bir anlamı manası olduğunu biliyordu zaten. İslam dinine karşı gelen, küffar ile savaşmak gazalara katılarak ya şehit ya gazi olmaktı biliyordu. Zaten babası, Yasir Bey annesi Nesibe hatun bu yönde yetiştirmiş, küffarın her an gizli gizli insanın hayatına son veren vahşetiyle, adım atarak onlarca komşularını dostlarını öldürmesine tahammülleri kalmamış, oğlu Gündüze, (bu gündüz ismini anne ve babası karanlıklara ışık olsun diye koymuşlardı)Babası annesi karşısına alarak
. -Evladım, artık senin de yaşın geldi gazalara karışarak…
Babası sözünü bitirmeden.
-Babam, cefakâr babam, gül yüzlü anam, ben sizin dediğini bilerek dün sefere katılmak üzere yazıldım, merak etmeyin ya şehit ya gazi olacağım. Hem Sultan Fatih küffarı yıkmak için gece gündüz uykusuz kalırken, benim durmam ona katılmamam olmaz. Babası boynuna sarılarak.
-Aslan Gündüzüm. Annesine babasına son defa sarılıp, ellerini öptükten sonra sefere çıkmak için yola çıktı.
Güneşin sıcacık ışıkları ordunun üzerini ısıtırken, içi de varmakla ısınmıştı. İsmini onaylatarak orduya katıldı. Sefer kutsaldı, sefer haktan bir emirdi bu bilinçle kuşandı kılıcını, düşman az ileride ilerleyerek geliyordu, kendi yenilgisine. Ordu rahat adımlarla harekete geçti. Geride çadırlarda kalanlar kendilerine kılıç zırh ok taşımak için atlı arabalara geride kalanları yüklerken, güneş ufukta batmaya yaklaşırken, komutan Bahadır gür sesiyle.
-Burada çadırlarımızı kuracağız herkes görev yerine, nöbetçileri dikin dört bir yana, gözçüleri gönderin dört bir yana haber getirsinler, gecenin karanlığında bir şimşek gibi üzerlerine yürüyeceğiz.
Askerler şimşek gibi üzerlerine yürüyeceğiz diyen komutan Bahadırın sözünden sonra, ellerinde kılıçlarıyla havaya kaldırarak.
-Allahu Ekber Nidalarıyla gökyüzünü şenlendirdiler.
Haliyle gelen İslam’ın ordularının gür sesini duyan, Nikola ve askerlerinin içine korku düşmeye başladı. Bizans’ın sokaklarında, gelen İslam ordularının Allahu Ekber sesleriyle yankılanırken, herkes kapısını kapatarak gizlenerek bir güvenli bölgeye çekildi. Askerlerin yüreğinde korku varken komutan Nikola derin düşünceler içinde, askerlerinin halini seyrederken onlarla aynı haldeydi. Gündüz bu ilk seferinde şehit düşmeden önce küffara gereken dersi vererek, topraklarında sürmeleri için yatsı namazını kıldıktan sonra, hak Mevla’ya niyazda bulunurken, gözlerinde dökülen birkaç damla yaşla âmin diyerek, seccadesini kaldırarak kalktı. Bu küffarla bilmezdi ki kaçıncı savaştı, hep yenilenler doymayanlardı, hep kazanalar da imanla yaşayanlardı. Eli kılıcın kabzasına giderken zaferle çıkmaları için içinden, Rabbine dualar ediyordu. Onlarca savaşta küffar denilen düşman hala yenilgiye doymamıştı hazım edememişti. Gelen Sultanlardan dersini alarak tarihin çöplüklerine gömülenler, o leş kokularıyla yeniden yenilmek üzere ayağa kalkarken, düşmenin ıstırabını yeniden yaşamak için geliyorlardı. Babası da birçok seferde yara almış gazi olmuştu. Her gece anlattığı zafer dolu gerçeklerle uyumuş, zaferlerin parıltısı içinde büyümüştü. İçinden.
-Hele bir gelsinler de boylarının ölçüsünü alarak görsünler…
Arkasında gelen Pala.
-Gündüzüm, yine kuşanmışsın imanla zaferi, sen nöbete dur da ben yatsı namazını eda edeyim, imanla bu paslanmış gönlümü sileyim parlatarak nurlandırayım.
-Başım üstüne Pala kardeşim, buyur başım gözüm üstüne, bizleri de duanda eksik eyleme.
-Sizler içinde olmazsanız dua kabul mü olur kardeşim?
Pala birçok sefere çıkmış, dizinden yara almış aksak yürüse de bu sefere çıkan bir yiğitti. Yaraları birer Rabbinden hediye bilmiş, hep şükürler etmişti. Bu seferde vasıl olunca hemen katılmış orduyla yola çıkmıştı. Bıyığı pala büyük olsa da, yüreği palaydı gönlü büyüktü, güzelliği uzun kalın bıyığında değil gönlünde ve dilindeydi. Düşmanla cenk için yola çıkmadan önce komşusu Yorgi’ye, gidişinin İslam’a ve insana insan hayatını hiçe sayanlara olduğunu söyleyerek, yıllardır kapı komşu olduğu Hristiyan komşusuna söyleyerek geride kalanları önce Allah’a sonra kendisine teslim ettiğini, sahip çıkmaz ise kendisinden hesap soracağını söyleyerek helalleşerek çıkan bir yiğitti. Böylesi yiğitlerle yola çıkan sultanlar yenerek geri dönmüş gazalardan gazalara koşarak hakkın sözünü adaletini cihana yaymışlardı.
Mehmet Aluç
Devam edecek inşallah.
Aramızda Arılan Yavuz Bahadıroğlu Üstadıma ithaf ediyorum. Ruhu şad mekanı cennet olsun..