Bazen kelimeleri sözleri sahiplenerek yazmak ne kadar yanlış olduğunu, karşımdaki sizlere bakınca yanlış olduğunu anlıyorum benden çıktıktan sonra sizlerin, sizden çıktıktan sonrası kelime ve sözler ise benim oluyor. Sahiplenmek şöyle dursun, ne mesaj içerdiği gönle girip girmediği önemli, yoksa binlerce kelimeyi alt alta yaz sırala bol bol karala, bir anlam mana ifade etmedikten sonra otur elini kolunu bağla…
Tabi ki gönül koltuğu sizlerin buyurun oturun, ben ayakta kalsam da önemli değil sizin gönül koltuğunuza oturur, ayakta kalmam merak etmeyin. Karşılıklı bakışarak sohbet muhabbet etmek için bazen sözden değerli olan, gönül gözüyle konuşur bazen de söz ve kelimeleri tüketerek konuşuruz sıkıntı yok. Asıl sıkıntı gönüllerimizde bir misafirin oturanın olmaması, muhabbete sohbete kapalı kalması. Gerçi bu pandemi döneminde şöyle bir arada oturmaya, karşılıklı muhabbete hasret kalsak ta, gönüller köprüsünde gönülden buluşarak yazışarak bir aradayız yine sıkıntı yok Rabbime şükür…
Karşılıklı duygu yüklemekten öte, duygularımız dokunarak gönlümüzü titreterek öksüz bırakmıyorsa bu büyük bir nimettir. Ben sormadan sizin fikrinizi beyan etmeniz, benim beyan etmem ise karşılıklı vefadan gönüllerin karşılıklı gülüşmesinden ibarettir, bu da göstergesidir.
Çalışan bilim adamlarımız, doktor ve hemşirelerimizin evlerinden eş ve çocuklarından ayrı kalmasının üzüntüsü, içimizde onlarla beraber büyürken bir hal yoluna koyulması için beraberce Rabbimize niyazda bulunduğumuz bir gerçek. Gönüllü zorunluluktan öte insana verilen değerin ifadesi olarak, herkes elinden geldiğince bir şeyler üretmenin peşinde, saygıyla izliyoruz. Araya nifak sokanların boş durmaması, çalışmalara sekte vurmadan boş balon gibi anında sönmesi haliyle memnun ediyor, bir değerden özveriden uzak savların çoğalması, doğru yolda olmanın da işaretidir. Bilirsiniz meyvesi çok olan ağaç taşlanır ve meyvesi yere düşünce de çaktırılmadan yenilir ya da toplanılır eşe dosta ikram edilir. Nifaklar silah olsa da, namlusu kendilerine dönük olduğunu gördükleri anda, üç yüz atmış beş derecelik kıvraklıkla dönmeleri ise insanı haliyle güldürterek, zavallılıklarını sergilemelerine neden oluyor.
Kobaylığa alışmış, başların içini samanla boş zamanla doldurmalarındaki başarısızlığı devam ederken, bizler karşılıklı selamla muhabbetle yolumuza devam ederken, onlar hala enselerinde boza pişiren ağ babalarının tokatlarının acısını bu şıracılar unutmak için, buzdan kalıplar aramakla meşgul iken, biz gönül kırmadan ısıtarak yolumuza gönüller köprüsünde buluşarak araya mesafeleri koyanların engeline takılmadan devam ediyoruz… İşte bunun memnuniyetini karşılayacak hiçbir değerin onların yanında olmaması, gönlümüzün zengin oluşunun da işaretidir vesselam, selamlarımla.
Mehmet Aluç